.

Baysan Yüksel: “Kendine yaratıcı özgürlük izni veren bir sanatçıyım.”

Abdullah Ezik

abdullahezik@gmail.com

“Baysan Yüksel, paylaştığı kendi hayat hikâyeleriyle, kendi varoluş biçimimizi yeniden gözden geçirebilmemize olanak veren bir hikâye anlatıcısı. “Harikalar Diyarı / Wonderland” sergisi ise görülen ve görülmeyen, bilinen ve bilinmeyenin alternatif açılardan çoklu boyutlarını keşfedebileceğimiz garip hikâyeler, garip yaratıklar ve olağanüstü vizyonlar diyarında hızlı bir rollercoaster’da heyecanlı bir yolculuğu andırıyor.” Marcus Graf

Abdullah Ezik, Baysan Yüksel ile Ataşehir Belediyesi Cemal Süreya Etkinlik Merkezi’nde izleyicilerle buluşan yeni kişisel sergisi “Wonderland / Harikalar Diyarı” üzerine konuştu.

Yeni kişisel serginiz, “Wonderland / Harikalar Diyarı”, Marcus Graf küratörlüğünde Ataşehir Belediyesi Cemal Süreya Etkinlik Merkezi’nde izleyicilerle buluşuyor. Öncelikle bu sergi fikri nasıl gelişti ve Marcus Graf ile nasıl bir çalışma süreci geçirdiniz?

Biz bu serginin planlamasına yaklaşık bir yıl önce başladık. Marcus Graf’ın aklında bu on beş yıllık serüveni aktaracak yarı retrospektif niteliğinde geniş kapsamlı bir sergi hazırlama fikri vardı. Epey dolu bir envanter içinden 65 iş seçildi ve sonrasında Marcus Graf’ın küratöryal vizyonu ile serginin planlaması tamamlandı. Sergi kurulumu uyumlu ve bütünlüklü bir çalışma ile bir haftada tamamlandı. Bu süreçte ayrıca eserlerle uyumlu olması açısından info wall metnini ve eser künyelerini de el yazısı ile duvara aktardım. Dolayısıyla sergiyi en ince ayrıntısına kadar özenle plandık.

“Harikalar Diyarı”, 2007’den bugüne dek ürettiğiniz işleri içeren, bu anlamda sanat pratiğinizin zaman içerisinde nasıl şekillendiğini de görünür kılan bir sergi. Bu anlamda sizin 15 yıllık sanat üretiminizi bu sergi ile birlikte takip etmek mümkün. Peki bu süre zarfında sizde ve sanatsal üretimlerinizde neler değişti?

Deneysel yaklaşım benim işlerimin temelinde olduğu için yıllar içinde üretimim kaçınılmaz olarak değişim ve dönüşüm geçiriyor. Kendine yaratıcı özgürlük izni veren bir sanatçıyım. 2007 yılı ve öncesinde, sosyoloji okumanın da verdiği etkileşim ile işlerim daha çok toplumsal konulara, popüler kültür eleştirisine odaklı mizahi bir dil de içeren işlerdi. Ardından sanatın güncel durumuna başkaldıran “bad painting” olarak da adlandırabileceğimiz dışa vurumcu ve isyankâr işler üretmeye başladım. 2014 yılından sonra ise anlatımıma sembollerin dili hâkim olmaya başladı. Daha çok içsel çatışmalar ve insan olma hallerine odaklanmaya başladım.

Kâğıt, tuval, ahşap gibi birçok farklı malzeme ile üretim yaptığınızı söylemek mümkün. Bu denli farklı malzemelerle çalışmak sizin üretimlerinizi de zenginleştiren bir unsur olarak görülebilir. Malzeme, sizin için nasıl bir anlam ifade ediyor? Farklı malzemelerle çalışmak, üretmek istediğiniz işlerde size nasıl bir yol gösteriyor?

Meraklı biriyim. Yeni şeyler keşfetmeye ve öğrenmeye ihtiyaç duyuyorum. Malzeme kendine ait bir dili olan bir araç benim için. Bu açıdan malzeme ile çalışmak yeni bir dil öğrenmek gibi. Öyle ki, sırf malzemenin kendisi bile ilham olabiliyor bana. Zihnimde oluşan fikirler ve anlatılar kendilerini ortaya çıkarmak için farklı yollar ve ortamlar talep edebiliyor. Bir bakıma malzemelerini onlar seçiyor. Bu anlamda kendimi fikirlerim ve hikâyelerin aracısı gibi hissediyorum. Onlar benim içimden geçerek varlıklarını ortaya seriyorlar. Malzeme de ortaya çıkan bu dünyaların yapı taşı olma özelliğini taşıyor.

Gerek resimlerinizde gerekse heykel çalışmalarınızda insan olma hâlini, hayata tutunma ve mücadeleye devam etme arzusunu sık sık sorguluyorsunuz. Bir sanatçı olarak sizin düşünce pratiğinizin merkezinde hangi konular yer alıyor? Bu sorgulamalar bize ne vadediyor?

Her şeyden önce anlama ve anlamlandırma çabası içindeyim. İnsan olma durumu bu. Zihnimiz bilinmeyenden ve belirsizliklerden hoşlanmıyor. Mutlaka bir açıklama istiyor. Çoğu zaman da en kestirme yoldan en kolay açıklamalara başvuruyor. Çünkü zihnimiz kullanacağı enerjiyi minimumda tutmak istiyor. Hayatta kalmak için geliştirdiğimiz adaptasyonlardan biri bu. Ben kendimi bildim bileli kolaya kaçan açıklamalarla ve anlamlandırmalarla yetinemiyorum.  Sosyoloji okumamın nedenlerinden biri de bu. Özellikle toplumsal düzen ve geleneklerle ilgili ortaya sunulan sebep-sonuç ilişkileri bana yetersiz bazen de anlamsız gelebiliyor. Dolayısıyla gözlemlerimden ve deneyimlerimden yola çıkarak, toplumsal ve bireysel çatışma ve kaygı unsurlarına yöneliklik izlenimlerimi düşünce süzgecimden geçerek işlerime aktarıyorum. Bu bağlamda çalışmalarım izleyici için bir ayna etkisi olma özelliği taşıyor ve bir karşılaşmalar alanı yaratıyor. Umut ve mücadele ise bana göre insan olma durumumuzun en önemli yakıtı. 

Sizin “metin” ile kurduğunuz ilişki ve resim-metin ilişkisi, üretimlerinizde karşımıza çıkan önemli başlıklardan birisi. İşlerinizdeki belli belirsiz metinler, bu metinlerin iş ile kurduğu ilişki oldukça özel. Bu konu üzerine ne söylersiniz? Metin-resim ilişkisi sizin için nasıl bir anlam ifade ediyor?

Düzenli olarak görsel sanat üretimleri yapmaya başlamadan çok önce düzenli olarak yazan biriydim. Metin benim için içimden dışarıya taşma arzusunda olan unsurlardan biri. Maksimalist bir yapım var. İçimde dünyalar taşıdığımı hissediyorum ve her şekilde onları dışarıya çıkarmak istiyorum. Metin de bu anlamda bir malzeme benim için, kullandığım araçlardan biri. Görsel anlatı diline ek bir katman oluşturuyor ve onu zenginleştiriyor.

Eserlerinizdeki figüratif ve yer yer illüstratif dil, ele aldığınız konularla, kimi noktada bireysel aşk, korku, acı ve sevinç; kimi noktada ise toplumsal travmalarla kesişilen yerlerde bize neler anlatır? Bu görsel dili nasıl inşa ettiniz?

Bu konular aslında hepimiz için ortak olan konular. Farklı şekillerde deneyimliyor olabiliriz ama yolculuğumuzda deneyimlediğimiz durumlar. En temelinde karanlığın da, aydınlığın da, arafta olma halinin de döngüsel olarak hayatın içinde devindiğini anlatıyorum.

Aslında bu dili inşa etmeye çocukluğumda başladım. Metinle, kolajla ve objelerle anlatılar inşa etmem çok eskiye dayanıyor ama dilimin olgunlaşıp evrilmesi üniversite yıllarıma denk geliyor. Her gün mutlaka bir iş ürettiğim, her tür malzemeyi keşfedip sezgisel akışa izin verdiğim verimli bir üretim süreci geçirdim o yıllarda. Dolayısıyla hem alışkanlık hem ihtiyaç hem de bir tutku oldu sanatsal üretim benim için. Bugün de hala aynı heyecan ve keşif isteğiyle üretmeye devam ediyorum.

Üretimlerinizdeki en ayırt edici unsurlardan birisi de renk tercihleriniz, üretimlerinizin oldukça canlı renklerden meydana gelmesi. Çok canlı, izleyiciyi içerisine alan, parlak renk ve dokular söz konusu burada. Bu anlamda renkler ve renklere yüklediğiniz anlamlar üzerine ne söylersiniz?

Renk ve kontrast benim için çok önemli. Rengin varlığı ya da yokluğu aktarmak istediğim anlatının, duygunun ya da kavramın netleşmesini; ön plana ya da geri plana geçmesini sağlıyor. Kontrast da aynı şekilde; genellikle yoğun kontrast içeren renkleri kullanmayı tercih ediyorum. Bu, benim görsel algımla da ilgili. Net görebilmek ve algılayabilmek için yüksek kontrasta ihtiyaç duyuyorum. Dünyayı nasıl görüyor ve algılıyorsam o şekilde yansıtıyorum işlerime de.

İşlerinizdeki bir diğer ortak nokta olarak, her bir işin kendi içerisinde bir hikâye barındırmasından söz edebiliriz. Her bir üretiminiz bireysel veya toplumsal, özel bir hikâyeye/olaya işaret ediyor. Bu durum sizin üretimlerinize nasıl yansıyor? Hikâyeler, sizin işlerinize nasıl yansıyor?

Hikâye anlatıcılığı genlerimde var. Ananemin anlattığı hikâyelerle büyüdüm. Çoğu zaman esrarengiz ve büyüleyici hikâyelerdi bunlar. Bir yandan da annemin anlattıkları eklemlendi bu büyülü dünyaya. Onlar da toplumsal gerçekçi ve bilimsel anlatılardı. Benim dünyayı şekillendirmem bu iki ucun sentezlenmesi ile gelişti. Anlatılarımda hem gerçekçi hem de büyülü gerçekçi, fantastik unsurlar bir arada barınıyor bu yüzden. Bunlar çok katmanlı ve bakan kişinin dünyasıyla da şekillendirebileceği anlatılar. Keskin bir başlangıcı ya da sonu yok. İzleyicinin gözünde yeni anlamlar ve yeni anlatılar çağrıştırabilecek görsel dünyalar.

Yılan, sizin üretimlerinizde sıklıkla faydalandığınız/kullandığınız bir motif/unsur. Tarih öncesi çağlardan bugüne yılına yüklenen anlam(lar) düşünüldüğünde bu durum sanırım daha da kıymetli olabilir. Yılanın sizdeki çağrışımı ve anlamı nedir?

Yılan sembolü benim için pozitif bir anlam taşıyor. Değişim ve dönüşümü simgeliyor. O yüzden sıklıkla kullanıyorum. Hem toplumsal hem bireysel olarak değişim ve dönüşümden ırak bir varoluş bana göre pek mümkün değil. Yılan sembolünü bu dönüşümün insan ve doğanın uyumu ve birliğine yönelik olması umuduyla kullanıyorum.

Rüyalar, sizin işlerinizdeki özel temlerden birisi. Rüyalardan yola çıkarak ürettiğiniz bir dizi işiniz de sergide yer alıyor. Bir sanatçı olarak rüyalar sizi nasıl besliyor ve size nasıl bir dünya, hayal evreni vadediyor?

Çok rüya görüyorum ve rüyalarımda tuhaf dünyalar ve tuhaf yaratıklar da yer alıyor. Bazen o kadar etkileyici mekânlar görüyorum ki uyandığım zaman üzülüyorum çünkü o mekânlarda biraz daha dolaşıp keşif yapmak istiyorum. Bazen de rüyalarım uyanık dünyada dikkatime düşmeyen farkındalıkları kavramam için bir yol gösterici oluyor. Bu sergide de Rüyamdaki Bina serimden işler yer alıyor. Çok yakın bir arkadaşım geçmişte sanat oteline dönüştürmek istediği bir binayı bana gösterdikten sonra bu rüyayı görmüştüm. Rüyamda binanın içinde dolaşıyor ve her odaya, içine girmeden sadece kapısında durarak bakıyorduk. Birbirinden çok farklı mekân ve durumların olduğu birçok oda gezdik. Uyanır uyanmaz hatırladıklarımın eskizini yapıp seri üzerinde çalışmaya başladım.  Bana sanat tarihinin, sanatçı- izleyici ilişkisinin bir metaforu gibi göründü bu yaklaşım. Dâhil olmadığımız ama kapısından izlememize olanak sağlayan türlü türlü odalardı sanat eserleri ve sanatın tüm hikâyesi de içinde dolaşmamıza için veren geniş, zengin bir evdi sanki. 

Üretimlerinizin grafik tasarımla, soyutlama ve gerçeküstüyle farklı noktalarda kesiştiğinden söz edebiliriz. Bu anlamda sınırları sürekli ihlal eden bir tutumunuzun olduğunu belirtebiliriz. Bu disiplinlerarası durum sizi nasıl yönlendiriyor?

Sınırları zorlamak sanatçı olmanın bir parçası… Daha önce de bahsettiğim gibi keşfetme ve öğrenme ihtiyacında olan biriyim. Bu keşifler de işlerime yansıyor. Sanat üretimi tek bir alanda yoğunlaşmak zorunda asla değil. Çok disiplinli bir sanatçıyım. Farklı sanatsal alanlarda yeteneklerim ve becerilerim var. Hepsini kendime saklamak istemiyorum. Geleni paylaşmak istiyorum. Ticaret ve pazarlama benim alanım değil. O alanın dikte ettiklerini önemsemiyorum. Böylece sanatsal üretimim olabildiğince özgür ve kendine özgü bir dille ifade bulabiliyor.

* Baysan Yüksel’in Marcus Graf küratörlüğünde gerçekleştirilen “Wonderland / Harikalar Diyarı” başlıklı kişisel sergisi, 1-30 Ekim tarihleri arasında Ataşehir Belediyesi Cemal Süreya Etkinlik Merkezi’nde görülebilir.