
Esin Hamamcı
Esin Hamamcı, CSO ADA ANKARA’nın Sanat Yönetmeni Ozan Binici ile konuştu.
Dinlemek için:
2006-2012 yılları arasında İBB Orkestralar Müdürlüğü’nde aranjör ve sizin öncülüğünüzde oluşturulan oda müziği topluluklarının müzik yönetmeni olarak görev alıp, 2012-2016 yılları arasında Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nun Genel Sanat Yönetmeni olarak görev yaptınız. 2016-2021 yılları arasında İBB Kültür A.Ş.’nin ve Şerefiye Sarnıcı, Tekfur Sarayı gibi önemli kültür varlıklarında Uluslararası Erken Dönem ve Barok Konserler ile oda müziği ve resital serilerini düzenleyip, sanat yönetmenliğini yaptınız. Bu sürecin başına dönecek olursak müzik ile olan bağınız nasıl gelişti ve bu bağı nasıl tanımlarsınız?
Ailemde müzikle profesyonel anlamda ilgilenen kimse olmadı. Ama evimizden müzik sesi hiç eksilmezdi. Radyo sabahtan geceye değin çalardı. Bir hususta şanslıydım da. Öyle ki; klasik müzik ve geleneksel musikimiz adına epey geniş bir aile diskoteğimiz vardı. Oldukça nitelikli olan bu kayıtları dinleyerek otodidakt bir şekilde kendimi yetiştirdim diyebilirim. Müziğe profesyonel düzlemde eğilimim konservatuvar eğitimiyle eş zamanlı başladı. İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Müziği Devlet Konservatuvarı Kompozisyon Bölümünü kazandım. Burada hem klasik müzik hem caz hem de geleneksel musiki üzerine çok kıymetli hocalarla çalışma şansım oldu. Pek çok sahada öğrenim görmek beraberinde çeşitlilik getiriyor. Bu anlamda da kendimi bir hayli şanslı görüyorum. Mezuniyetim sonrası İBB Şehir Orkestraları müdürlüğünde aranjör ve sonrasında kurucu müzik yönetmenliğini üstlendiğim Oda Müziği Biriminin yöneticiliğini yaptım. Bunu Cemal Reşit Rey Konser Salonu Genel Sanat Yönetmenliği ve ardından İBB Kültür AŞ’nin sanat yönetmenliğini üstlendiğim süreç takip etti. İnsanın yaşadığı coğrafyayı bilmesinin, bastığı toprağı tanımasının mühim olduğunu düşünürüm. Ben de bu fikirden hareketle Kültür Varlıklarının Korunması, Belgelenmesi alanında edinmiş olduğum yüksek lisans öğreniminin bana vermiş olduğu bilinç ve donanımla İstanbul’da restorasyonu tamamlanan Şerefiye Sarnıcı ve Tekfur Sarayı gibi kültür varlıklarımızın kültür turizmine katılımı konusunda çalışmalarım oldu. Bu miraslarımızı kültür sanat etkinliklerine açtım. Şerefiye Sarnıcı’nda Uluslararası Erken Dönem ve Barok Konserler Serisi düzenledim. Bu bağlamda dünyanın en önde gelen sanatçılarını davet ettim. Dünya çapında ses getiren bu konserler Şerefiye Sarnıcı’nın ziyaretçi katılımına fevkalade bir ilgi doğurdu. Aynı şekilde bilhassa pandemi sürecinde Tekfur Sarayı avlusunda düzenlenen ve sanat yönetmenliğini yaptığım klasik müzik konserleri ile dijital yayınlarla sosyal medya üzerinden dünyanın pek çok köşesine ulaşıldı. 1 Mart 2022 itibariyle CSO ADA ANKARA’nın sanat yönetmenliği görevini ifa etmekteyim. Kendimi bildim bileli müzikle içe içe bir yaşam sürüyorum. Doğarsınız, iç güdüsel olarak nefes alır kendinizi hayatın içinde bulursunuz yaşamı duyumsarsınız. Müzik de benim için öyle bir olgu oldu. Nefes gibi. Müzikle aramda bu nispette bir bağ var.
1 Mart itibariyle başkent Ankara’da CSO ADA ANKARA’nın sanat yönetmenliğini yürütmeye başladınız. Buradaki yakın ve gelecek planlı olarak hedefleriniz nelerdir?
CSO ADA ANKARA gerek mimari açıdan gerek akustik bakımdan dünyanın en önde gelen konser salonları arasında yer almakta. Böylesi bir yapının hedefi tartışmasız dünyanın lider senfonik topluluklarının, oda orkestralarının, müziğin farklı türlerinden sanatçıların periyodik bir süreklilik içinde sahneye çıktığı yer olması. Bu yönde adımlarımızı attık atmaktayız da. Kültür ve sanatın her dalında düzenlenen faaliyetlerin sergilendiği bir kültür merkezi olarak dünyanın lokomotif dinamiği olmak ana hedef elbette.

Sanat yönetmenliği tanımı sizin için nedir?
Yönetimini üstlendiğiniz kurumun kültür-sanat yüzü oluyorsunuz. Müziğin her türünü ve çeşitli kültür kollarını kaynaştıran bir sanat kurgusunun mimarlığını yapıyorsunuz. Her yaştan ve zevkten başka başka art yetişime sahip bireylerin hayatlarına dokunuyorsunuz. Tüm bu farklılıkları ortak bir potada buluşturan bir iş tanımına sahipsiz.
CSO ADA ANKARA’nın klasik müzik sunumu çizgisinden bahsetmek ister misiniz? Klasik müzik tarihinden hangi dönemler öne çıkıyor?
Klasik müzik alanında tüm alt türleriyle çeşitli bileşim ve tarzda Erken Dönem ve Barok’tan Çağdaş müziğe uzanan bir zaman aralığını içeren seriler hazırladık.
CSO Ankara’nın kapısı sadece klasik müziğe mi yoksa her tür müziğe açık mı olacak?
Müziğin her türüne yer vermenin yanı sıra disiplinler arası etkileşimin oluşturduğu kültürel harmanı yansıtan bir çizgiyi önemsiyoruz. “Başkentin kültür ve sanat adası” mottomuz. Geleneksel unsurlarımızı evrensel dinamiklerle buluşturan çeşitli kültür varlıklarını içeren program paleti sunuyoruz.
İstanbul ve Ankara’da sanat yönetmenliği deneyimi olan biri olarak iki şehrin müzikle ilintisini, mekânlarını, seyircisini nasıl değerlendirirsiniz?
İki şehrin kültür-sanat profili büyük benzerlikler gösteriyor. Hem İstanbul hem Ankara oldukça genç bir popülasyona sahip. Ayrıca; her iki kentte de yerleşik olan ya da sıklıkla birinden diğerine seyahat eden kalabalık bir nüfus var. Her iki şehrin şemasını çizdiğimizde ortak elemanı çok iki kent görüyoruz. İstanbul’da görev yaptığım zaman Ankara’dan konser dinlemeye gelen pek çok sanatsever oluyordu. CSO ADA ANKARA’ya da İstanbul’dan gelen birçok müziksever var. Şu hususu da ilave etmek isterim. Özellikle klasik müzik sahasında CSO ADA ANKARA’ya davet ettiğimiz pek çok sanatçı; genç ve müziği okuyan bir seyirci kitlesi ile karşılaşınca duydukları heyecanı şaşkınlıkla dile getiriyor.

CSO ANKARA’nın yeni sezonunda seyircileri nasıl bir program bekliyor?
Yüksek prestijli Quatuor a Bordeaux ve Wigmore Hall’un Uluslararası Yaylı Sazlar Dörtlüsü Yarışması’nda birincilik ödülünü kazanan Leonkoro Quartet ve günümüzün en etkileyici piyano üçlüleri arasında gösterilen Sitkovetsky Trio ilk Türkiye konserini vermek üzere CSO ADA ANKARA sahnesinde yer alan isimler.
İngiliz Çağdaş ve Deneysel Müzik Topluluğu “Apartment House” CSO ADA ANKARA’da sahneye çıkmak üzere ülkemize ilk kez gelecek topluluklardan. Aralık ayında gerçekleşecek ve 20. yüzyılın en efsanevi bestecilerinden John Cage’ın erken dönem eserlerinden Haiku ile başlayan konser; çarpıcı, esinleyici ve modernizmin sınırsız göğünde süzülen, beklenmedik manzaralar sunan birbirinden değişik yapıtlar içeriyor.
Çağdaş Türk müziğine yön veren, ulusal kimliğimizi, izimizi evrensel müziğe sunan bestecilerimizin yazdıkları kompozisyonların icra edilmesi olmazsa olmaz bir unsur. Ülkemizin önde gelen oda müziği topluluklarından Nemeth Quartet kendilerine yaptığımız davet üzerine öncü kuşak bestecilerimizden Necil Kazım Akses’in tüm yaylı dördüllerini iki konserlik bir dizi içerisinde seslendirecek. Üstelik Öğlen Kuşağı kapsamında dinleyebileceğimiz bu konserler öğrencilerin katılımı için de cazip bir zaman dilimi. Keza değerli piyanistimiz Özgür Aydın ve Berlin Filarmoni Orkestrası solo viyola sanatçısı Naoko Shimizu “Yolu Ankara’dan Geçen Büyük Besteciler” başlığı altında kurguladığımız seri kapsamında başkentimizin ve ülkemizin eğitim hayatına müzik yaşamına katkılar sağlamış A. A. Saygun, P. Hindemith ve B. Bartok’tan eserler seslendirecek. Bu konsept yıl boyunca çeşitli sanatçılarla kurduğumuz beraberlik çerçevesinde sürecek.
Danimarka’nın en önde gelen org sanatçılarından Jonas Hellesøe Org Serisi kapsamında 26 Kasım da Tarihi Salon’da. Mozart’ın hayatının son senesinde yazdığı ve sırlarla dolu derinlikler içinden insanlığa seslendiği eserlerinden “Fa minör Fantasia”, Bach’ın en sevilen ve evrensel org literatürünün belki de en çok çalınan eseri “Toccata ve Füg”, yine Bach’ın dingin ve sevilen iki korali “Allein Gott in der Höh sei Ehr” ve “O Mensch, beweinde in Sunde gross”, Danimarka’nın dünyaca ünlü bestecisi Carl Nielsen’in popüler org prelüdlerinden bir seçki ile Nielsen’in yurttaşı, romantik dönem müziğine İskandinavya’dan başarılı yapıtlar kazandırmış Niels Gade’nin “Op.22 Üç Tonstücke”sinden gösterişli birinci bölüm ve en büyük eserlerini 20. yüzyılın ilk yarısında vermiş, Birleşik Amerika’nın en aykırı ve en ünlü bestecilerinden Charles Ives’ın daha 17 yaşındayken bestelediği “Amerika” varyasyonları dinleyicilere orgun büyülü dünyasında kıtalar ve çağlar arası bir yolculuk sunuyor.
Macaristan’ın en parlak org virtüözlerinden Dóra Pétery ülkesinin son yıllarda uluslararası platformlarda yükselen yıldızlarından. Pétery, Bach’tan Meldelssohn’a “Org Masalları” başlıklı resital programında Klasik batı müziğinin en yüksekteki ustalarından Bach’tan, barok müziğin Venedikli prensi Vivaldi’ye eşsiz Mozart’tan yazdığı org sonatlarıyla bu enstrüman için özel bir sevgi beslediğini kanıtlamış Mendelssohn’a uzanan büyüleyici tınılar sunuyor.
Mojca Erdman CSO ADA ANKARA’nın 2022-2023 sezonunun misafir yerleşik sanatçısı oldu. Erdmann’ın, yapmış olduğum bu davete gösterdiği naif ve içten yaklaşımı sonucu yıldız sopranoyla geniş bir müzik yelpazesini içeren program dizileri hazırladık. İlk konseri 17 Eylül’de gerçekleştirdik. Serinin diğer konserleri 2023 yılı içinde gerçekleşecek.
Caz dünyasının en sıra dışı ve dinamik topluluklarından biri olarak nitelendirilen kariyerlerinde 20. yılını deviren The Bad Plus ilk Ankara konseriyle başkentlilerle buluşuyor. Cyrille Aime, Saraybosnalı trompetçi, besteci ve multi-enstrümantalist Miron Rafajlovic, Nat King Cole şarkılarıyla Alan Harris, Kerem Görsev, Ferit Odman, Volkan Hürsever, Ceren Temel Band, Tunes of Tuna Ötenel projesiyle Ozan Musluoğlu CSO ADA ANKARA Caz serisi kapsamında sahnede olacak sanatçılar.

Şarkılarında Faroe Adaları’nın nefes kesen, dramatik manzarasını bulduğumuz Nordik müziğin Wardruna ile birlikte en önemli temsilcilerinden biri olarak kabul edilen Eivor ve dünyanın en renkli, en şaşırtıcı ve çarpıcı ülkelerinden Hindistan’dan gelen dört usta müzisyen dinleyenleri son derece ender bir karmatik müzik konserine davet eden Güney Hindistan Klasik Müzik Grubu Sangita Dünya Müziği serisi kapsamında CSO ADA ANKARA’da sahnede olacak isimlerden. “Varlığın temeli ses olan titreşimdedir ve bu her insan tarafından deneyimlenebilir. Bugün bile müzik, kalbinize dokunarak varlığınızı dönüştürebilecek yoğun bir deneyim olarak yaşanmaktadır” diyor Hintli müzisyenler…
Müzikli çocuk oyunlarıyla hem çocuklarımızla eğleniyor hem beraber yeni şeyler keşfediyor, öğreniyoruz. Bu sezon gerçekleştireceğimiz yeni bir serimiz de Somut Olmayan Kültürel Miras. Bu bağlamda Karagöz, Meddah, Ebru Sanatı, zekâ ve strateji oyunu Mangala gibi kültür varlıklarımızı içeren temsiller sunuyor, atölyeler düzenliyor, kültür varlıklarımız konusunda farkındalık aşılıyor, bu kültürümüzü gelecek kuşaklara aktarıyoruz.
Son zamanlarda müzik adına sizi heyecanlandıran gelişimler var mı?
Yeni sesler duymak, yeni yüzler tanımak beni çok heyecanlandırıyor. Son dönemde yükselen yıldız olarak nitelendirilen pek çok isim tanıdım. Kimileriyle tanışma oturup sohbet etme imkânım da oldu. Yeni sezon takvimimizde bu isimlere yer veriyoruz da. Leonkoro Quartet kazanılması çok güç yarışmaların şampiyonu oldu. Keza Sitkovetsy Trio da öyle. Bu isimleri dinleyicilerle buluşturmaksa beni ayrıca etkiliyor. Nitekim sanat yönetmeni olarak sunmamız gereken çabalardan biri de bu değil mi zaten.
Sizinle bir seçki yapsak, hangi müzisyenleri ya da hangi parçaları söylerdiniz?
Bu cevabı oldukça güç bir soru. Ayrıca aza indirgemek neredeyse imkânsız. Ne var ki, İskoç gitarist Sean Shibe’nin SoftLoud albümünde Steve Reich’in “Electric Counterpoint” parçasında sergilediği kusursuz yorum beni bir hayli etkiledi. Nitekim bu yapıtı CSO ADA ANKARA Ana Salon’da kendisinden dinleme imkânım oldu. Gerçekten benzersizdi. İngiliz keman sanatçısı Fenella Humphreys’in George Vaas yönetiminde BBC National Orchestra of Wales eşliğinde Sibelius’un op.67 Re minör keman konçertosu yorumundaki ifade gücü takdire şayan. Bu yapıtlar çok kereler usta yorumcular tarafından seslendirildi ama son yıllarda önemli çıkış gösteren Shibe ve Humphreys’in yorumları ayrıksı güzellikte.
*Podcast kaydı 1 Aralık 2022 tarihinde alınmıştır.