
Serimizin 22. gününde Burcu Alkan, Dr. Ramiz ile Hayri İrdal arasındaki diyalogdan yola çıkarak Saatleri Ayarlama Enstitüsü’ndeki psikanalizi anlatıyor.
Dinlemek için aşağıdaki linke tıklayınız:
Tanpınar’ın İnce Ayar Psikanaliz Eleştirisi
Herkese merhaba. Yaz Sıcağında Bir Esinti başlıklı yeni bir podcast serisi başladı. Serinin ilk ismi olarak da Ahmet Hamdi Tanpınar belirlendi. Ben de bu seri için her okuduğumda yeniden sevdiğim ve zamanın ötesinde bir metin olduğunu düşündüğüm Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nü seçtim. Saatleri Ayarlama Enstitüsü farklı okumalara açık zengin bir metin ve üslubu açısından da oldukça özgün. Hatta mizahi bakımdan gayet de eğlenceli. Ben de elimden geldiği kadar böylesi özel bir romanın hakkını vermeye çalışacağım. Yaklaşım olarak kendi çalışma alanım olan psikiyatri ve edebiyat, daha doğrusu bu romanın bağlamında psikanaliz meselesine kısaca odaklanacağım. Seçtiğim bölüm romanın psikanalisti Doktor Ramiz ile anlatıcısı Hayri İrdal arasındaki ilk diyalogdan. Önce arka planını vereyim biraz; romanın anlatıcısı Hayri İrdal, Abdüsselam Bey’in ölümünden sonra açılan vasiyet davasında şahit konumundayken kendini birdenbire kafkaesk bir şekilde davanın merkezinde bulur. Herkes bir ara şaka yollu uydurduğu şerbetçi elmasının peşindedir. Ortada sözde kayıp bir elmas vardır ve yerini ancak Hayri İrdal biliyor olabilir. Davanın absürt gidişatından darlanan Hayri İrdal tepkiyle patlayınca adli tıbba doktor Ramiz’e gönderilir ve hikayesini ona da anlatır. Sonra aralarında şöyle bir diyalog geçer:
“Biraz sonra Doktor Ramiz geldi. Yüzü sevinç içindeydi.
– Oldu… dedi. İlk önce müşkülât çıkarttı. Fakat kendisine sizin daha ziyade benim sahamı alâkadar eden bir hasta olduğunuzu anlatınca razı oldu.
– Ama doktor, ben hasta değilim… Allah rızası için… Size anlattım.
Tekrar gözlerini gözlerime dikti. En katî sesiyle:
– Hastasınız… diye kesip attı. Psikanaliz çıktığından beri hemen herkes az çok hastadır.
– O hâlde dışardakilerden farkım ne?
– O başka şey… Ben sizden mesulüm.
– Şimdi ne olacak?
-Tedavi edeceğiz. Zaten öyle mühimce bir iş değil. Bu işte teşhis hemen hemen tedavidir. Yani muntazam devam edilirse birkaç senede biter.”
Bu aslında zihinde canlandırması çok komik bir diyalog. Sondaki “Çok bir şey değil ya birkaç seneye biter.” ifadesi karşısında Hayri İrdal’ın nasıl allak bullak olduğunu hayal etmek zor değil. Ben gerçi biraz diyalogdaki tek bir cümleye değinmek istiyorum: Psikanaliz çıktığından beri hemen herkes hastadır. Tabii burada Sigmund Freud’un dâhiyane icadı olan psikanalizin detaylarına girmeyeceğim. Asıl bahsetmek istediğim ironiyle hicvin el ele tutuştuğu bu tek cümle ile Tanpınar’ın sunduğu ince ayar psikanaliz eleştirisi. Bu cümle psikanalitik teoride psikopatoloji ve tıbbi epistemoloji arasındaki ilişkinin nasıl ters kurulduğuna dikkat çekiyor. Ters kurulmuş ilişkiden kastım şu: Belirtilere tedavi ararken başlayıp patolojiyi genel bir herkese uyarlamaya dönüşen bir modelin ortaya çıkması. Bunun romandaki bir örneği Hayri İrdal’ın Doktor Ramiz’e göre görmesi gereken ama bir türlü görmeyi beceremediği rüyalar. Yalnız tabii eklemek lazım buradaki psikanaliz modeli elbette ki erken dönem Freudizm, yani sonraki gelişmeler değil. Dahası Tanpınar buradan yola çıkarak karmaşık bir modernleşme eleştirisi de kurguluyor. Bahsi geçen tersine kurulumun romandaki izlerine yakından baktığımızda ve bu durumu psikanalitik teorinin oluşumuyla paralel okuduğumuzda Tanpınar’ın teorik okur-yazarlığının keskinliğini açıkça görebiliyoruz. Psikanaliz belli başlı belirtilere yani mesela öncelikli histeri patolojisine yönelik değerlendirmelerle yola çıkmış olsa da aslında belirtilerin yorumlanması yöntemiyle Freud tarafından icat edilmiş bir yaklaşım. Anlatılara dayalı metinsel bir oluşum. Freud’un eğitimi gerçi nöroloji temelli fakat psikanalizi bu alanın materyalist ve ampirik yani pozitivist ekseninden uzaklaşarak inşa etmiş ki psikanalizin temel anlatılarından olan Josef Breuer ile birlikte sundukları Anna O. gibi vakaların tıbbi tedavi açısından başarısız olduğu bilinmekte. Benim amacım tabii psikanalitik teorinin katkılarını göz ardı etmek değil elbette fakat Ahmet Hamdi Tanpınar teorinin kuruluş anlatısındaki en kritik fay hatlarından birini tek cümle ile özetlemiş ve daha büyük bir eleştirinin bir parçası olarak sunmuş. Bunu yaparken romanın edebi niteliklerinden de taviz vermemiş ve hatta üslup olarak da döneminin pek dengi olmayan gayet güzel bir romana imza atmış. Ve daha önce bahsettiğim gibi Saatleri Ayarlama Enstitüsü’ndeki psikanaliz eleştirisi daha geniş bir modernleşme eleştirisinin de bir parçası. Bu eleştiri bir modernleşme karşıtlığı değil kesinlikle, yani daha çok yüzeysel, zoraki, aksak bir modernlik anlayışının eleştirisi. Bunun izini de özellikle Doktor Ramiz’in Hayri İrdal’ın sözde tedavisi sırasında olması gereken bu anlayışıyla uyguladığı sözde hastaya oturmayan yaklaşım. Elbette ki abartılı bir temsil söz konusu yani zaten mizah etkisi de buradan geliyor. Aslında belki de gülecek halimizi fazla ciddiye alıyoruzdur dercesine bir trajikomedi var ortada. Bu bağlamda romandaki psikanaliz eleştirisi hem kendi bütünlüğünde etkili hem parçası olduğu bütünlüklü modernleşme eleştirisinde etkili bir yandan da o bütünün geri kalan derdi ile de tamamlayıcı bir şekilde uyumlu. Yani örneğin psikanaliz meselesindeki eleştirel tavrın aynısını romanın ana izleği olan zaman kavramının işleyişinde de açıkça görebiliyoruz. Tabii romandaki bu zaman meselesi kendi içinde başlı başına bir konu, belki başka bir podcastta daha detaylı konuşulabilir. Ben bitirirken şöyle diyebilirim. Saatleri Ayarlama Enstitüsü zengin düşünsel olasılıklarına ek olarak çok eğlenceli bir roman ve bence onu zamanın ötesinde kılan şey üslubundaki ustalık. Bu edebiyat klasiğinin gelecekte de aynı ilgi ile okunacağından eminim. Teşekkür ederim.
Burcu Alkan: 1980 yılında İstanbul’da doğdu. 2002 yılında İstanbul Üniversitesi, Hasan Ali Yücel Eğitim Fakültesi, İngilizce Öğretmenliği Bölümü’nden mezun oldu. Aynı yıl Kaliforniya Eyalet Üniversitesi, Chico’da edebiyat alanında yüksek lisans eğitimine başladı. 2004 yılında karşılaştırmalı edebiyat tezi ile yüksek lisansını aldı. Mezuniyetinden hemen sonra Terry Eagleton’ın danışmanlığında doktora yapmak için Manchester Üniversitesi’ne geçti ve bir süre Eagleton’ın asistanı olarak çalıştı. 2009 yılında kültür teorisi ve edebiyat & kültür çalışmaları alanında Türk edebiyatı ağırlıklı doktora tezini tamamladı. Aynı yıl Türkiye’ye döndüğünde Celal Bayar Üniversitesi, İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde ders vermeye başladı. 2012 yılında İstanbul’a geri dönerek Bahçeşehir Üniversitesi, Amerikan Kültürü ve Edebiyatı Bölümü’nde görev yaptı. Farklı üniversitelerde 19. ve 20. yüzyıl romanları, karşılaştırmalı edebiyat, edebiyat eleştirisi ve kültürel teori dersleri verdi. 2017-2020 yıllarında Almanya’da Justus Liebig Üniversitesi’nde araştırmacı olarak bulundu. Çeşitli edebiyat dergilerinde ve süreli yayınlarda deneme, makale ve çevirileri yayınlandı. Ayrıca edebi çeviriler ve editörlük de yapmaktadır. Çimen Günay Erkol ile birlikte, iki ciltlik Dictionary of Literary Biography: Turkish Novelists Since 1960 (373 & 379) ve Turkish Literature as World Literature gibi Türk edebiyatı üzerine önemli İngilizce kaynakların editörlüğünü yaptı. Doktora tezi Promethean Encounters başlığıyla 2018 yılında Almanya’da yayınlandı. Araştırmalarına Manchester ve Berlin’de devam etmekte ve “Edebiyat ve Psikiyatri” üzerine akademik çalışmalar yapmaktadır.