İpek Bozkaya
Gerçek sanatçıların okurunu düşünmeyeceği, okurun talebine göre anlatısını kurmayacağı ve talepkâr editörlere karşı bir yükümlülük hissetmeyeceği söylenir. Gerçek yazara göre kıstas kendidir; ve sanat ne sanat için ne toplum içindir; sanat kendin içindir. Kitlenin görüşleri sanatı hizaya sokar, yola getirir, kalifiye ve diskalifiye eder, tüketim alışkanlıklarından yola gelen edebiyat bestseller raflarında ya da kanonun köşebaşında konumlanır. Kitlenin görüşlerinden sıyrılıp alımlanma kaygısından arınmanın ise anlamsızlığa evrilme tehlikesi taşıyan bir yapısı vardır. Bu arınma neticesinde üslupsuzluk üsluba evrilebilir, saf sanat salt imgeye bürünebilir ve anlam boşluğa açılabilir. Onur Çalı’nın Kaplumbağa Makamı adlı öykü kitabı üslupsuzluğun üsluba evrilmesi, metni yazar yorumundan arındırmanın boşluğa açılması ve saf sanat üzerine düşünmede işaret ettikleri açısından verimlidir.
“Kolay okunan kitaplar vardır, bir de edebiyat vardır” der Mark Harris. Bu önermeyi Kaplumbağa Makamı üzerinden düşünecek olursak bilgi çağında sabrı azalan okurda duygusal etki oluşturmanın karşılığı olan “kolay okunan edebiyat” nevinden bir birleşimi tarif eden kitapların husule geldiğini ve Kaplumbağa Makamı’nın da bu nevden olduğunu görürüz. Kaplumbağa Makamı’nın değerlendirmesi yukarıdaki cümlede ne ilk ne ikinci ifadeye karşılık gelir, kitabın kullanışlılığı ikisini birden temsil edişinden gelir. Kolay okunma meselesi burada yapaylıklardan, büyük laflardan, büyük olaylardan, antikahramanlardan, aforizmalardan, genellemelerden, kakafoniden arınma ile gerçekleşmiştir. Kaplumbağa Makamı’ndaki deneysel öyküler bazen tek bir cümleden oluşur. Yazar duygusal etkiyi ifadede tutumluluğa, yorumda tasarrufa giderek sağlamıştır. Sağlamış mıdır? Burası mümkün olduğunca az konuşan yazar karşısında mümkün olduğunca az düşünen okurun alacağı pozisyona bağlıdır. İfadeyi fazlalıklardan arındırmanın geride hatırlanmaya değer hiçbir şey bırakmayacak bir okuma eylemi gerçekleştirme tehlikesi barındırdığı muhakkaktır. Yazarın bu riski göğüslemesi ve anlatısını bu çerçevede kurması okurun pratik ihtiyaçlarının derdiyle dertlendiğini gösterir.
Kaplumbağa Makamı’nda yazarın anlatıyı saflaştırmasında ve yer yer bir öyküyü tek cümleye dönüştürmesinde, okur talebi ve bununla paralel olarak bilgi çağındaki okur kapasitesinin hazmı kolay edebiyata yönelmesi etkili midir yoksa saflık arayışının yazarı ifadede çokça tasfiyeye yöneltmesi sanatsal ideal kaygılarından mıdır bilinmez fakat yazar bir söyleşisinde şöyle der; “Yazma anı da kıpkısa sürüyor bende. Oturuyorum ve yazıp kalkıyorum.”[1] Üretim eylemindeki bu acelecilik okuma eyleminde de hızlı tüketime paralel giderek zihinsel sürece dahil olma süresini çok kısa tutar. Kaplumbağa Makamı’ndaki öykülerde işlevi olmayan kısımların anlatıdan çıkarılması, anlatıya dahil edilmemesi, metnin retorik fazlalıklardan temizlenmesi metinde atmosferin oluşmasının önünde engeldir. Okuru atmosferle ilgili ikna etmek zorunda olmayan yazar anlatıdaki tutumluluğuyla gelenekten sıyrılır, fakat konumlandığı yerde anlatının atmosferine girmek isteyen, orada vakit geçirmek, ürünle bağ kurmak, kahramanların duygusuyla hemhal olmak isteyen okurla buluşamaz. Kaplumbağa Makamı’nda halihazırda içine girilecek yoğun bir atmosfer bulunmadığından, okuma eylemi sona erdiğinde -izi kalmayan yaralar gibi- bir müddet sonra kitabın etkisi silikleşir.
Ferit Edgü Yazma Eylemi’nde bir toplumsal/siyasal olay üzerine 101 çeşitleme deneyerek üslup temrinleri yapar. Devrimci bir grup tarafından gerçekleşen bir eylem neticesinde 14 Şubat 1980 Perşembe günü esnaf kepenk açmamıştır ve yazar bu olay üzerine çeşitli üsluplar dener. Ferit Edgü’nün Yazma Eylemi’ndeki birkaç üslup alıştırmasını Onur Çalı’nın Kaplumbağa Makamı’nda kurmaya çalıştığı üslubun işaret ettikleri bağlamında hatırlamakta fayda görüyorum:
NOTLAMA: “Beyoğlu. Tüm dükkânlar kapalı. Hemen hemen tümü. Açık olanlar yalnız banka ve sinemalar. Anarşistlerin marifetiymiş. Esnafı tehdit etmişler. Esnaf da korkmuş, açmamış kepengi. Bugünkü gazetelerde konuyla ilgili bir haber yok.” (Edgü, 2004, 9)
ÜNLEM: “Ah! Vah! Oh! Uff! Bakındı! Sakın! Yok canım! Vay canına! Ayy! Eh! Nasıl! Yok canım! Olamaz! Hayır! Kimnedersedesin! Kim demiş! Bukadarıdafazla! …tir! …verenler! Görürler! Ne! Çüş!” (Edgü, 2004, 86)
HAYKU: “Boş bir kamıştan
baktım karanlığa
o dükkânların” (Edgü, 2004, 132)
Kaplumbağa Makamı Ferit Edgü’nün üslup temrinlerini anımsatır öykülerden mürekkep. Şüyuu Vukuundan Beter adlı öykü tek bir cümleyle şöyle: “Müşteriler gittikten sonra şişeyi kafasına dikiyormuş Tektekçi.” (s.55) Sıkıyönetim Türküsü adlı öykü ise “Yaz ortasında bacaları tütüyor evlerin, bu ne dumandır!” (s.59) şeklinde yine tek cümle. Yasak öyküsü: “Karton kâğıdı tutmuş elinde, kan ter içinde, iple tutturmaya çalışıyor apartmanın giriş kapısını çevrelemiş güllere. Birkaçının boynu kopup düşüyor yere. “Gülleri koparmak yasak” yazıyor karton kâğıdın üstünde.” (s.60) Kaplumbağanın Duası öyküsü “Ve yakardı kaplumbağa Allah’ım bizi yavaşlık yolundan ayırma.” (s.65) şeklinde. Kitaptaki diğer öykülerin de bu şekilde kısa öykünün sınırlarını zorlayan, muhayyilesi dinamik okura oldukça iş düşüren, okura pratik hizmet etmeyen kısımların amansızca eksiltildiği bir yapısı var.
Bu öyküler Hemingway’e atfedilerek dolaşıma sokulan dünyanın en kısa öyküsünü anımsatıyor. Rivayete göre sadece altı kelimeyle bir öykü oluşturmak durumunda olan Hemingway “Satılık: Bebek ayakkabısı. Hiç giyilmedi.” yazar. Gerisi okurun muhayyilesine kalmıştır. Kaplumbağa Makamı’nda Tektekçi bölümündeki öyküler de aynı türden az kelimeyle imgelemi harekete geçirme yarışı içindedir. Öyküyü yazar değil okur yazacaktır. Postmodern kuram anlatıda okurun potansiyelini ve anlatıyı yeniden kurma sorumluluğunu öne çıkarır. Okuma eylemi bir yeniden yazıştır, fakat Kaplumbağa Makamı’ndaki öykülerde tüketim ve yeniden üretim arasındaki mesafe ve süre o kadar kısadır ki okurun yardımsız kalışı çağdaş sanat eleştirisinde yokluğun anlam üretmesiyle eşdeğer olur. Nergis Bebek, Suç ve Ceza, Sessiz Kalma Hakkı, Öykü Dostu Yazar, Ölüm Gibi, Yazarokur, Alaaddin’in İşe Yaramaz Lambası gibi öyküler yine okura oldukça iş düşüren öykülerdir.
Postmodern edebi deneyimde okurun icrası önemlidir, fakat müracaat edilen metnin de buna yardım etmesi gerekir. Kaplumbağa Makamı’ndaki öykülerde deneyselliğin sınırları zorlandıkça bilinir retoriğin örtüsü kalınlaşır, metinle kurulan duygusal bağ azalır, edebi imkânların sınırları daralır. Böyle tesis edilmiş bir anlatının verimi ise; Sait Faik güdüsüyle “Yazmasam deli olacaktım”[2]dan husule gelen edebi pratiğin karşısında; ortaya çıkmış olma mecburiyetinden neşet eden deneyselliğin kanonun sınırlarını genişletmesi vesilesiyledir.
Kaplumbağa Makamı’nın biçim olarak açtığı yolların yanında içeriği daha mütevazidir. Aynı zamanda çevirmen olan ve edebiyatın mutfağından gelen yazarın edebiyatın salonuna göndermeleri yer yer hikayelerde sezilir. Kanonu tutanlara, ödüllere, klişelere “Hem Okudum Hem Yazdım” adlı ilk öyküde eleştirmen Ahmet Berktay Yüksel aracılığıyla anlatıda değinilir. Memurun Başka Ölümü’nde Çehov’un Çerçiakov’undan mülhem, yine bir hapşırık neticesinde isimsiz memurun ölümü anlatılır. Çehov’un öyküsünün derinliğinin, politik altyapısının, duygusal etkisinin aksine Memurun Başka Ölümü öyküsünün bir etki oluşturma gayesi yoktur. Varsa da kabaca olay örgüsünden mürekkep bu öyküde -diğer öykülerde olduğu gibi- retorik kaygı oldukça zayıftır. “Düşme” öyküsü 6 kelimelik hikayelere bir internet sitesinde[3] “Atladım, ancak yarı yolda pişman oldum.” şeklinde verilen örneğe benzer bir biçimde “Pişman oldu, atlamasaydı keşke.” (s.19) şeklinde sonlanmış kısacık bir öykü. Bergama Vapuru, Ara Sıcak, Kara Tay, İhsan Amca, Küçük Murat, Ölümün Elindeki gibi öyküler yine gündelik hayatın akışında, tafsilatı az, doyurganlığı yetersiz öyküler. Yazarın bu öyküleri kurarken dili, süsten ve büyük laflardan uzak, basit ve yalın. Bu, süsten ve büyük laf etmekten edilen imtina, halihazırda kısa ve yer yer tek cümle olan bu öykülerin aforizmaya evrilmesine engel oluyor. Yazarın buradaki bilinçli çabası saflaştırmaya çalıştığı sanatının bir slogana, hap niyetine tüketilen bir popüler edebiyat klişesine dönüşmesini önlüyor.
Kaplumbağa Makamı’ndaki öyküler okurun metne duygusal iştiraki için hayli hızlı fakat aynı zamanda zorlayıcı bir mesafeyi yeniden düzenliyor; varlığıyla uzun anlatıların sonunu işaret eden metinlere yaptığı yatırımla, yavaşlamaya vakti olmayan hız çağı okuruna uygun bir edebi deneyim sunuyor.
Kaynakça:
Onur Çalı, Kaplumbağa Makamı, Alakarga Yayınları, 2019
Ferit Edgü, Yazmak Eylemi, Sel Yayıncılık, 2004
Sait Faik, Son Kuşlar, Varlık Yayınları, 1956
[1] http://www.mevzuedebiyat.com/ayni-dili-konussaydik-yalnizligimiz-azalirdi/
[2] Sait Faik, “Haritada Bir Nokta” Son Kuşlar