
Hazırlayan: Feryal Saygılıgil
Hayatı
1.Tezer Özlü 10 Eylül 1943 tarihinde Nimet Servet Özlü ve Salih Özlü’nün üçüncü çocuğu olarak annesinin öğretmenlik yaptığı Kütahya ilinin Simav ilçesinde dünyaya gelir.
2.Ablası Sezer Duru (1941) ve ağabeyi Demir Özlü(1935)’dür.
3.1945 yılının yazında Simav’dan İzmir’in Ödemiş ilçesine taşınırlar.
4.Tezer Özlü bir söyleşisinde o dönemi şöyle dile getirecektir:
“Dört bin nüfuslu bir Anadolu kasabasında dünyaya bakmayı öğrendim. Altı yaşındaydım. Dünyanın sonsuz büyüklüğünü hissettim ve gitmem, çok uzaklara gitmem gerektiğine inandım” (Duru,1997: 11).
5.1949 yılında Ödemiş’ten ayrılıp Bolu’nun Gerede ilçesine taşınırlar.
6.1950 yılında Demir Özlü, İstanbul’a Kabataş Erkek Lisesi’ne yatılı gönderilir. Tezer Özlü aynı yıl Gerede’de ilkokula başlar.
7.1952 yılında Sabih Özlü, Sezer Duru ve Babaannesi Ayşe Özlü Gerede’den İstanbul’a taşınır.
8.Tezer Özlü, annesinin tayin sorunu nedeniyle Gerede’de annesiyle birlikte kalır.
9.Taksim 29 Ekim ilkokulunu bitirir.
10. 1953 yılında Avusturya Kız Lisesi St. Georg’a başlar.
11.Bu okulda en yakın arkadaşı Gönenç Ertem olur.
12.1954 yılında Fatih’teki evlerinde M.E.B klasiklerinin büyük bir bölümünden oluşan kitaplıktan Dostoyevski,Çehov, Tolstoy, Gogol, Steinbeck, Hemingway, Lagerlöf, Camus, Rilke, Hölderlin, Goethe, Schiller gibi yazarlar ve çağdaş Türk yazar ve şairleriyle tanışır.
13.1961 yılında Gönenç Ertem ile Avusturya’ya gider.
14. 1962 yılında sınıf arkadaşı Güler ile Almanya ve Hollanda’ya gider.
15. 1963 kışında okulu yarım bırakır ve Nisan ayında ablası Sezer Duru’nun yanına Almanya’ya gider.
16. Aynı yılın Haziran ayında Sezer Duru’yla birlikte Paris’e giderler. Burada Yüksel Arslan, Mübin Orhon, Nejad, Remzi, Selim, Hakkı Anlı gibi ressamlarla arkadaş olurlar.
17.1963 sonbaharında Ankara’ya döner. Yeni İnsan, Yeni Ufuklar, Yeni Dergi adlı dergilerde öyküler yayınlamaya başlar.
18.1964’de Paris’te tanıştığı Adalet Ağaoğlu’nun kardeşi Güner Sümer’le evlenir.
19.Aynı yıl Türkiye Şeker Fabrikaları Müdürlüğü’nde Almanca çevirmeni olarak çalışmaya başlar.
20.1965 yılında babası Sabih Özlü’nün ısrarı üzerine İstanbul Erkek Lisesi sınavlarına girer ve liseyi dışarıdan bitirir.

21.Aynı yıl Ankara Sanat Tiyatrosu (AST) çevresinde bir yaşam başlar. Brendan Behan’ın “Gizli Ordu” adlı oyununda oynar ve AST ile turneye çıkar. Goethe Enstitü’nde çalışır.
22.Ankara yıllarında en yakın arkadaşları Sevgi Soysal, Adalet Ağaoğlu ve eşi Halim Bey, İlhan Berk ve eşi Edibe Hanım, Ferit Edgü, Genco Erkal ve İsmet Ay olur.
23.1965 yılı Temmuz ayında Ingmar Bergman’ın Yaban Çilekleri adlı kitabını Bilgi Yayınevi’nden Türkçeye çevirir.
24.1967 yılı Mayıs ayında Ingmar Bergman’ın Aynadaki Sessizlik adlı kitabını Bilgi Yayınevi’nden Türkçeye çevirir.
25. 1968 yılında Güner Sümer’den ayrılır.
26.Aynı yıl İstanbul’a gelir ve bir süre ailesiyle yaşar. Bu yıllarda M.A.N ve Alman Birleşik İlaç Fabrikaları’nda Almanca çevirmen olarak çalışır.iran ayında Erden Kıral’la evlenir.
27.1968 Haziran ayında Erden Kıral’la evlenir.
28.1973 yılında kızı Deniz dünyaya gelir.
29.Deniz’in doğmasından sonra duygularını şöyle getirir: “Bugün iki yaşam arasından birini seçmek zorunda kaldım. Birincisi benim yaşamım. İkincisi kızımın yaşamı…” (Özlü, 1996:17).

30.1975 yılında babasının desteğiyle alınan, Arnavutköy sırtlarında boğaz manzaralı bir apartman dairesine taşınırlar. Deniz’in biraz büyümesiyle birlikte İstanbul Türk-Alman Kültür Merkezi’nde program asistanı olarak çalışmaya başlar.
31.1978 yılında ilk kitabı Eski Bahçe Ada Yayınları tarafından yayımlanır.
32. Aynı yıl Ossip Piatnizki’nin Bir Bolşeviğin Anıları adlı kitabını Tuncay Gökmen takma adıyla Oda Yayınları’ndan çevirir.
33.1980 yılında Çocukluğun Soğuk Geceleri Derinlik Yayınları tarafından yayımlanır.
34.Aynı yıl Berlin’de Türk Edebiyatı günleri düzenler. Almanya’da radyolar için Türk öyküleri çevirir. Türk edebiyatını tanıtan programlar hazırlar.
35.1981 yılında Erden Kıral’dan ayrılır. Bu kararı vermesinin nedenleri, kendine giderek daha az zaman ayırabilmesi, evin yükünün ağır bir biçimde taşımaktan sıkılması, Avrupa’daki ortama kendini daha yakın hissetmesidir.
36.Aynı yılın yazında DAAD’den aldığı bir yılık sanatçı bursuyla kızını da yanına alarak Berlin’e gider.
37.Berlin’de Bir İntiharın İzinde adlı kitabını Almanca olarak yazar.
38.Bu kitabı yazmak için öncesinde birçok ülkeye yolculuk yapar. Kafka’nın, Svevo’nun, Pavese’nin izini sürer.
39.1982 yılında yayımlanmamış metin Marburg kenti edebiyat ödülünü alır.
40.1982 yazında Kanlıca’da, Ferit Edgü’nün evinde Erden Kıral, Onat Kutlar ve Ferit Edgü ile birlikte, “Hakkâri’de bir Mevsim”in senaryo çalışmalarına katılır. Romanın sinemaya uyarlanması fikri, tümüyle Tezer Özlü’ye aittir.
41.1983 yılında babası yaşamını kaybeder.
42. Aynı yıl, Berlin’de Aralık ayında açılan “Okromazone”adlı Kanadalı sanatçılar sergisinde, sergiye bir yapıt ile katılan İsviçreli Hans Peter Marti ile tanışır.
43.Türkiye’de sansüre takılan “Hakkâri’de bir Mevsim”, Berlin Film Festivali’ne katılır ve başta Gümüş Ayı olmak üzere dört ödül birden kazanır. Tezer Özlü, festival boyunca Berlin’de kalır. Erden Kıral ve filme desteğini sürdürür.
44.1983 yılında Berlin’de çok sevdiği yazar Peter Weiss ile tanışır.
45.Aynı yıl İstanbul’a döner ve yeniden Türk-Alman Kültür Merkezi’nde çalışmaya başlar.
46.1983’de Erden Kıral’dan boşanır ve İsviçre’de yaşama kararı alır.
47.1984 yılında Yaşamın Ucuna Yolculuk Ada Yayınlarından yayımlanır.
48.1984 Mart sonunda Sezer Duru ve Hans Peter ile birlikte Yunanistan ve İtalya üzerinden İsviçre’ye gider.
49.Nisan ayında Hans Peter Marti ile evlenir.

50.Leylâ Erbil Hans Peter’la karşılaşmasını şöyle anlatır: “Adamın elini alıp kendininkiyle yan yana koyuyor Tezer, ‘Bak, bak’ diyor, “cildimizin rengi, damarlarımızın kabarıklığına, yeşiline bak nasıl birbirinin eşi, şu dolaşımın haritasına bak, ölümün bu benim!” Hans Peter’ın kolunu montuyla birlikte dirseğe doğru sıvıyor, gösterdiği dokuların arasındaki damarların akışına bakıyorum, gerçekten de Tezer’inkiyle eş. Dayanamayıp kendiminkine de bakıyorum benimki onlarınkinden değil!” (Erbil, 1996: 12).
51.1985 yılbaşında Zürih’e döner.
52.Bu yıl kanser hastalığının ilk belirtileri görülür.
53.26 Kasım 1985 tarihinde Leylâ Erbil’e yazdığı mektupta “biraz durgunum. Çok uyuyorum, gündelik ilgilendiğim şeyler, şimdilerde havaların da karanlık olması yüzünden oldukça az” (Erbil, 1996: 62) der.
54.9 Aralık 1985 tarihinde Ferit Edgü’ye yazdığı mektupta ise “ameliyattan bu yana acım ve şikâyetim yok. Yazın altı hafta her gün acıdan ölmüştüm. Bu iş inşallah burada biter. Bu nedenle artık hiç bir şeyi üzüntü yapmamaya çalışıyorum. Eskiden acı ile algıladığım durumları şimdi gelişigüzellikle algılamaya çalışıyorum(…) İyiyim, sizleri görünce daha iyi olacağım”(Fidan, 2010: 101) demektedir.
55.13 Ocak 1986 yılında Erbil’e göndermiş olduğu kartpostalda yalnızlığından ve acı düşüncelere saplandığından söz eder. Ama iyi olacağına inancı büyüktür (Erbil, 1996: 65).
56. 18 Şubat 1986’da meme kanseri nedeniyle yaşamanı kaybeder.
57.25 Şubat 1986’da Aşiyan’da son yolculuğuna uğurlanır.
Arkasından…
58.1987 yılında Tezer Özlü’nün ardından, ilk öykü kitabı daha sonra yazdığı öykülerle birlikte Ada Yayınları’ndan Eski Bahçe-Eski Sevgi başlığıyla yayımlanır. Gergedan Dergisi 13.sayısında Tezer özlü adına bir fotobiyorgrafi yayımlar.
59.1990 yılında ardında bıraktığı notlardan, günlük parçalarından seçmeler, Sezer Duru’nun çevirisiyle Kalanlar başlığıyla Ferit Edgü tarafından Ada Yayınları’nca yayımlanır.

60.1996 yılında Yapı Kredi Yayınları’nın hazırladığı “Bir Usta, Bir Dünya: Tezer Özlü” başlığıyla bir sergi açılır.
61.1997 yılında Sezer Duru’nun hazırladığı Yapı Kredi Yayınları tarafından Tezer Özlü’ye Armağan yayımlanır.
62.1998 yılında daha önce yayımlanmamış senaryosu Zaman Dışı Yaşam, Yapı Kredi Yayınları tarafından Sezer Duru’nun çevirisiyle yayımlanır.
63.Sennur Sezer şöyle anlatır Tezer Özlü’yü: “Yaşamak zorunda olduğu çevreyi, ülkeyi, koşulları değiştirmek isteyen bir genç kadındı. Bunu sessizce, kurallara uymayarak ve onları hafif alaysayarak yaptığını hatırlayalım” (Sezer, 2016:13).
64.Tezer Özlü’nün kişilik özelliklerini yakın arkadaşı Leylâ Erbil ise şöyle dile getirir: “Tezer Özlü’nün yaşamı acıyla, ölümle, intihar duygusuyla, canlılık ve yaşam tutkusuyla iç içeydi” (Erbil, 1996: 14).
65.Yağmur, doğanın ona sunduğu en yakın arkadaşıdır. Trenle yolculuk etmeye ve tren raylarına bayılır. Sevginin, onun için derinliği olunca anlamı vardır. Baş ve diş ağrılarının ardı arkası kesilmez, hemen her metninde ağrılarından söz eder.
66.En beğendiği insanların bazıları şöyledir: “Lodosta başı ağrımayanlar, insan dramının bilincinde olmayanlar, görgüden söz edenler, uçakta iştahla yemek yiyenler, özel yaşamlarını gizli tutmaları gerektiğini sanıp, bu konudan hiç söz etmeyenler, aşık olunca, ömür boyu sürecek eşlerini bulduklarını sananlar” (Özlü, 1990:40).
67.1982’de hissettiklerini şöyle dile getirir : “ Yalnız yaşı olmayan ve dünyalarını kendi içlerinde taşıyan insanlara dayanabiliyorum” (Özlü, 1990: 26).
68.“KOPUKLUK, YAŞAMDAN, İNSANLARDAN, GEÇMİŞTEN KOPUKLUK. Gelecekle de hiçbir ilgisizlik. Nerede olacağımı, hangi kentte oturacağımı, nereye gideceğimi hiç bilmiyorum” (Fidan, 2010: 66) diye anlatır ruh halini 1984’de Ferit Edgü’ye yazmış olduğu mektupta.
69.Aynı yerde uzun zamanı olmadığından söz eder. “ Önümde kalan zaman benim zamanım, benim can sıkıntım, benim Hiç’im ama benim olacak” (Özlü, 1990: 30).

70.Kalanlar’da “Son Söz Gibi” de son sözleri şöyledir: “En büyük korkum faşistlerdendi. Benim, faşist olarak gördüklerimin faşist olmadığını görmeyi öğrendim. Bu deney bir şey getirdi mi bana? Hayır. Yıllardır faşistlerin zulmü altında yaşayan milyonlarca insan var. Yüzleri, elleri, gövdeleri başka” (Özlü, 1990:54).
Edebi Haritası
71. Tezer Özlü, çocukluğundan yaşamını kaybedinceye kadar iktidarın diliyle uğraşan, ona kafa tutan birisidir.
72.Varoluşçu yazarlardandır.
73.“İlk öykülerini 1960’larda Yeni İnsan, Yeni Ufuklar, Yeni Dergi gibi dönemin tanınmış dergilerinde yayımlamaya başlayan Tezer Özlü’nün yazarlık serüveninde 1950’lilerin bohem kuşağının büyük etkisi vardır” (Bağdatlı-Vural, 2016: 39).
74.Eserlerinin adı olmayan anlatıcısı kendisidir.
75.Edebiyatı, “yola çıkmanın, gitmenin, kopmanın, özgürleşmenin sarsıcılığıyla ve ancak yolda olma halinde çoğalabilen, büyüyebilen, derinleşebilen dünya algısıyla nefes alabilen bir edebiyattır” (Şahbenderoğlu, 2016: 150).
76.1964’den 1976’ya kadar farklı tarihlerde yazdığı on bir öyküden oluşan 1978 yılında yayımlanan “Eski Bahçe’deki öykülerin pek çoğu, kapalı anlatımları ve yoruma muhtaç olmaları bakımından rüyalara benzer. Bu kitaptaki öykülerin pek çoğu yetişkinin cinsellikle belirlenen karmaşık dünyasını çocuklukla açıklamaya çalışır” (Kır, 2016: 128).
77. Eski Bahçe, “kadın olmak ve kadınlığına sahip çıkmak için verilen mücadelenin izlerini en çok ödipal dönemde süreceğimiz malzemelerle doludur” (Kır, 2016: 128).
78.“Bir yazar olarak tanınmaya başlaması ise 1980’de yazdığı, özyaşam öyküsel öğeler üzerine kurulmuş Çocukluğun Soğuk Geceleri ve hayranlık duyduğu yazarların yaşamlarının geçtiği kentleri dolaşarak yaşamın anlamının izini sürdüğü, Almanca olarak anlatı kaleme aldığı Yaşamın Ucuna Yolculuk” kitaplarıdır (Bağdatlı-Vural, 2016: 40).
79.Çocukluğun Soğuk Geceleri’nde “anlatıcı/yazar, geçmişine bugünden bakmakta; bununla beraber, hatırlanan geçmiş bugünün hallerine bürünüp değişmektedir (Bozok-Akbaş, 2016: 76).
80. Nurdan Gürbilek, Tezer Özlü’nün yaşadıklarından bir an önce kurtulmak, hayatının bir kısmını geride bırakmak ve özgür olmak için “açık sözlü, düz, net, doğrudan… dolaysız ve çıplak(bir) dil(le)” yazdığını söyler (Aktaran, Bozok-Akbaş, 2016: 81).
81.Füsun Akatlı ise 1981 yılında Milliyet Sanat Dergisi için yazdığı yazıda şöyle der Çocukluğun Soğuk Geceleri için: “Çocukluğumun Soğuk Geceleri gidiş- gelişlerin kurgusundaki dengeyle kolaylıkla yinelemeye düşebilecekken, her yineleyişte, yeni bir şey söyleme başarısıyla, kusursuz denebilecek diliyle, olanca yoğunluğuna karşın katılıp kalmayan, hiçbir şeyi abartmayan, okurun duyarlılığına abanmayan duygu düzemiyle ve bütün incelikleriyle; yalnızca “ilginç” olmakla kalmayan, yazınsallık katında da özgün bir yer hak eden bir kitap. Okunmasıyla kazanılabilecekleri hiç azımsanmamalı” (Akatlı, 1997:29).

82.Çocukluğun Soğuk Geceleri içinbir şoku anlatmak istediğinden söz eder Tezer Özlü. “Çocukluk tutukluk, çocukluk sürgün” dür (Özlü, 1998:112).
83.“On bir yaşındaki, bir Türk küçük burjuva ailesinin çocuğunun, 20 yaşına dek okumak için gönderildiği İstanbul kentindeki çeşitli yabancı okullardan biri olan Avusturya okulunda karşılaştığı Batı kültür ve eğitiminin yarattığı şoku… Taşradan İstanbul kentine yeni gelip, burada küçük yaşta Avusturya ve özellikle alman kültürü ile Katolik kilise okulunda karşılaşan bir Türk kızı ne olur? Evinden kaçmak ister, çünkü bu evlerde süren durgun yaşamın, sevgisiz yaşamın, iç içe yaşamın düşündüğüne uymadığının şokunu yaşar. Okuldan kaçmak ister, çünkü okul karanlık bir kilisedir. Okulda öğretilen birçok yalan, gerçek yaşamda hiçbir zaman gerekmeyecektir… Sevişmek isteyince evlenmek zorundadır. Ülkenin düzeni evliliği gerektirmektedir. Bu iki kültürlü insan, yolunu çizebilmek için neyi seçecektir? Ona, içinde yaşadığı toplumun genel düzeyinden çok daha fazlası öğretilmiş, sonra da ondan bu ülkenin kurallarına uyması istenmiştir. Söylediği her şey bu ülke değerlendirmeleri karşısında delilik de sayılabilir. Kültürsüz psikiyatri doktorları şimdi bu insanı neye dayanarak yargılayacak, neye dayanarak iyi etmeye çalışacaktır. Psikiyatri kliniğinde insanlar iyi edilebilir mi? Ya da iyice hasta mı edilir? Toprağa basabilmek için güçlü olmak gerekir. Elektroşok komasından yaşama dönen insan, kliniklerden kurtulmayı da bilmelidir… Yaşam, öğretilen, anlatılan gibi ilerilerde değil, yaşanan her anda” dır (Duru, 1998: 145- 146).
84.Leylâ Erbil Tezer Özlü’nün sıkıntılarının, büyük ölçüde, kışkırtılan toplumsal şiddetten, korkudan kaynaklandığına inanır (Erbil, 1996: 14).
85.Eski Bahçe Eski Sevgi’de şöyle demektedir Tezer Özlü: “Uzun caddelerde yaşamı o kitapta olduğu gibi yoğun yaşayıp yaşamadığımı düşündüm. Aşkı, duyguları, özlemleri? Yoksa ben yaşanan tüm olayların bir gözlemcisi, dünyanın, duyguların, özlemlerin, ülkelerin, alışkanlıkların bir seyircisi miyim? Belki de gövdenin öldürücü acılarını gözlemci olarak taşımak daha kolay olurdu (“Rotterdam’da”, s.98) ya da Yaşamın Ucuna Yolculuk’da (s.30) belirttiği gibi Tezer Özlü kendi yaşam güzergâhı içinde yaşadığı şok deneyimleri yani yüzeyde kalması bilince çıkmaması gerekeni bilincinde kodlayandır ve yaşam tanıklığını böyle oluşturanlardandır. Tıpkı sevgili üç yazarında Pavese, Svevo ve Kafka’da da olduğu gibi.
86.Yaşamın Ucuna Yolculuk “Pavesse’nin Tezer Özlü’nün yaşamında taşıdığı önemi, düşünce ve yazın dünyasındaki etkisini görmek için yeterlidir” (Önder, 2016: 102).
87.Yaşamın Ucuna Yolculuk’un ilk sayfaları şöyledir: “Yılın bu en güzel ilkbahar gününde bir an, bir saat ya da süresizlik gibi algıladığım bu belirsiz sürede Acının Durgunluğunu okurken tüylerim ürperiyor. Pavese’nin doğduğu gün doğduğumu şaşırarak öğreniyorum: 9 Eylül (…) Niçin burada hep Pavese okuyorum (…) Nedir. Benliğimi bu denli onunla özdeşleştirmemim nedeni nedir” (Özlü, 1998:7).
88.Aynı eserde deliliği iyi tanımanın olumlu taraflarını görür: “Kimsenin sahip olamadığı bir boyut. Cesaretleri yetmediği için sahip olamadıkları bir boyut. Kendi kendilerine kıyamadıkları için, yaşam boyunca sürüklenip çıkamadıkları aklın boyutları. Deliliğin derin boyutunu tanıyorum, diyorum. Akıl ve delilik arasındaki o ince çizgiyi. Önümde alçılan puslu Akdeniz’in gökyüzüyle birleştiği ufuk çizgisi gibi. Denizin nerede bittiği, gökyüzünün nerede başladığının belirlenmediği sınır çizgisi gibi. Artık kimse karşıma çıkıp, bana bencil olduğumu söylemesin. Her “ben” bencildir, her “kır” kırsal olduğu gibi” demektedir. (Özlü, 1998: 65).
89.Yaşam onun için GİTMEKtir, (uca kadar) ülkesi olmayanlardandır: “Gelişigüzel geçip gidilecek bir varoluş değil insan varoluşu. Biçimlendirilecek, değiştirilecek, sınırsızlaştırılacak HER ŞEY. Kalıplardan kaçmak için gidiyorum. Gitmekten yılmayacağım. Kentlere gitmek, kocalara gitmek, geri dönmek, ülkelere girmek, tımarhaneye gitmek, gene gitmek, gene gelmek, hiçbir şey yıldırmayacak beni.” (Özlü, 1998: 47).
90.Fatih Özgüven 1984’de yazdığı bir yazıda Yaşamın Ucuna Yolculuk’un en önemli tarafını “gerçek bir sorunsal düzleminde olan her türlü sınırların kalktığı bir Avrupa haritasında dolaşırken yaşantı yoluyla gündelik gerçeğe yeniden biçim verme çabası, hayatı yeniden kurgulayarak insanla eşya arasındaki giderek anlamsızlaşan bağ kurma girişimi” (Özgüven, 1997:41) olarak görür.

91.Ahmet Cemal ise Yaşamın Ucuna Yolculuk için “Tezer Özlü’nün kitabında insanlar var” der (Cemal, 1997:49).
92.Tezer Özlü’ye göre düzen ve güven kadarürkütücü bir şey yoktur. “Aklın en acı olana, en derine, en sonsuza atmışsan korkma. Ne sessizlikten, ne dolunaydan, ne ölümlülükten, ne ölümsüzlükten, ne seslerden, ne gün doğuşundan, ne gün batışından. Sakin ol. Öylece dur. Yaşamdan geç. Kentlerden geç. Sınırlardan geç. Gülüşlerden geç. Anlamsız konuşmaları dinle, galerileri gez, kahvelere otur. Artık hiçbir yerdesin ” (Özlü, 1990: 23).
93.Sennur Sezer Tezer Özlü’nün yazdıkları için “özyaşam öyküsü değildir. Hep kendini anlatmış gibi görünse de, var olduğu koşulları, birlikte yaşamak zorunda olduğu insanları anlatarak dünyayı yargılar” (Sezer, 1997:53) der.
94.1980’lerin İstanbul’unu anlattığı 1980 Yazı Güneşi isimli öyküsünde ülkenin sınıf çelişkilerinin onu yorduğunu saklamaz. İnsanlık tarihinin tüm zamanlarını aynı anda yaşayan ülkenin tüm çelişkileri her karış topraktadır. Çatışmada ölenler, yaralananlar, hastane odaları, acil servisler… Kararı veren ise USA’dır. “Son bireye kadar savaşmak, kendini feda etmek yanlış bir kahramanlıktır” ona göre (Özlü, 1990: 38). “Güç ve korku her zaman yan yanadır” (s.39).
95.Elektroşokun bitiminde “Ölüyorum, devrimci mücadeleyi bensiz sürdürün” cümlesini haykırır.
96.Türkiye’nin her zaman bir tutukevi olduğunu, tutukevi olarak kalacağını düşünür. Gerçekten tutuklu, ya da kendi seçmesiyle tutuklu olanlar içinse, hiçbir yerde kurtuluş olmadığını (Özlü, 1990:26) yazar.
97.Tezer Özlü yaşamı algılayışını, algılayışındaki değişimleri an be an aktarır okuruna. Mahrum bırakmaz okurundan, her daim sırdaşı olandan kendisini “buzda balık gibi duyduğunu ama söyleyemediğini” (Özlü, 1990:27).
98.Tezer Özlü kitaplarla sözcüklerle yaşayandır. Çocukluğunda Dostoyevski’nin nihilist karamsarlığı ve olağanüstü insancıllığı, sonraları Pavese’nin büyük yaşam ve ölüm arayışı, intihar özlemi ve sonrasında Peter Weiss’in faşizm ve insanın insan tarafından öldürülmesi mekanizması karşısındaki insancıl direnişini duymak, bilmek, okumak, algılamak yaşamın en önemli karşılaşmalarıdır ona göre.
99.1982 yılında “Marburg Edebiyat Ödülü Üzerine” isimli konuşmasını Pavese’den alıntı yaparak bitirir: “Yaşanılacak bir yaşam vardır. Üzerine binilip dolaşılacak bisikletler vardır. Yürünecek yaya kaldırımları ve tadına varılacak gün batımları vardır” (Duru, 1997: 152)
100.Nötron bombasına benzettiği yaşamını bitirir, yaşamını kapatır.
Kaynakça:
Bağdatlı, Narin, Vural, Bahadır (1996), “Tezer Özlü: Yaşamın ve Kuşakların Ucunda”, “Gülebilir miyiz Dersin?”; Tezer Özlü Kitabı, Derleyenler: Feryal Saygılıgil- Beyhan Uygun Aytemiz, İstanbul: İletişim Yayınları.
Bozok, Nihan, Akbaş, Meral (2016), “Çocukluğun Gecelerini Soğutan Bugünde Sesini Arayan Bir Kadın: Tezer Özlü”, “Gülebilir miyiz Dersin?”; Tezer Özlü Kitabı, Derleyenler: Feryal Saygılıgil- Beyhan Uygun Aytemiz, İstanbul: İletişim Yayınları.
Duru, Sezer (1997), tezer özlü’ye armağan, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.
Erbil, Leylâ (1996), tezer özlü’den leylâ erbil’e mektuplar, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.
Fidan, Burak (2010), “Her şeyin sonundayım”; Tezer Özlü-Ferit Edgü Mektuplaşmaları, İstanbul: Sel Yayıncılık.
Kır, Sibel (2016), “Eski Bahçe’de Kadınlığın Uzun ve Dolambaçlı Yolu”, “Gülebilir miyiz Dersin?”; Tezer Özlü Kitabı, Derleyenler: Feryal Saygılıgil- Beyhan Uygun Aytemiz, İstanbul: İletişim Yayınları.
Önder, Derya (2016), “Yaşama Uğraşı(n)’dan Yaşamın Ucuna Yolculuk”, “Gülebilir miyiz Dersin?”; Tezer Özlü Kitabı, Derleyenler: Feryal Saygılıgil- Beyhan Uygun Aytemiz, İstanbul: İletişim Yayınları.
Özlü, Tezer (1978), Eski Bahçe Eski Sevgi, İstanbul: Ada Yayınları.
Özlü, Tezer (1990), Çocukluğun Soğuk Geceleri, İstanbul: Ada Yayınları.
Özlü, Tezer (1990), Kalanlar, İstanbul: Ada Yayınları.
Özlü, Tezer (1996), Varlık Dergisi, s.17.
Özlü, Tezer (1998), Yaşamın Ucuna Yolculuk, , İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.
Saygılıgil, Feryal (2016), “Akılla Çılgınlık Arasında Bir Yazar: Tezer Özlü”, “Gülebilir miyiz Dersin?”; Tezer Özlü Kitabı, Derleyenler: Feryal Saygılıgil- Beyhan Uygun Aytemiz, İstanbul: İletişim Yayınları.
Sezer, Sennur (2016), “Tezer Özlü: Yaşamı Değiştirmek İsteyen Anlatıcı”, “Gülebilir miyiz Dersin?”; Tezer Özlü Kitabı, Derleyenler: Feryal Saygılıgil- Beyhan Uygun Aytemiz, İstanbul: İletişim Yayınları.
Şahbenderoğlu, İpek (2016), “Zaman Dışı Yaşamın İmkânları: Tezer Özlü’de Yazmak, Yolculuk ve Cinsellik”, “Gülebilir miyiz Dersin?”; Tezer Özlü Kitabı, Derleyenler: Feryal Saygılıgil- Beyhan Uygun Aytemiz, İstanbul: İletişim Yayınları.