Sevim Burak’ın 1983 yılında kaleme aldığı İşte Baş İşte Gövde İşte Kanatlar adlı üç perdelik oyunu, komada yatan Ziya Bey’in başında bekleyen Melek ile Nırvat’ın konuşmalarıyla başlar. Nırvat çok aç olduğunu söyler ve Melek de ona hayali bir sofra hazırlar. Melek’in hayali olarak hazırladığı sofra ve Nırvat’ın hayali; fakat iştahla yemekleri yemesi oyuna gerçeküstü bir hava katar. Bu yemekler üzerine sohbetler ederler ve yedikçe acıkırlar. Yeniden yerler, yeniden acıkırlar. Yemekten sonra yatakta yatan Ziya Bey’in Melek’in kocası olduğu anlaşılır. Herkes bu adamın ölümünü beklemektedir- Ziya Bey’in kendisi de dahil-. Ziya Bey’in ölüm ve yaşamı arasındaki geçen zaman içinde yenen hayali yemeklerle gerçeküstü bir atmosfer oluşturulur. Yemek faslı devam ederken beklenen Mezar Taşçı gelir. Mezar Taşçı’yı hayali olarak öldürüp, yemek için tencerede pişirirler. Melek kafasını gövdesinden ayırır. İşte baş işte gövde ve işte kanatlar buradadır. Aç insan ne bulursa yemelidir. Melek şöyle der: ‘ Ne ağlıyorsun, bırak şu ağlamayı, ağlamak açlıktan gelir. Etrafına bak herkes ağlıyor… Bunun sebebi açlık…(53)
Melek, Ziya Bey’in yaşadığı günlerde büyük bir aileye yemek hazırlamanın güçlüklerini, Ziya Bey’in önce sofrayı hazırlatıp sonra da kimse yiyemeden sofrayı toplattığını, kendinden başka kimsenin yemesini istemediğini anlatır. Bu sırada Ziya Bey’in sesi duyulur: ‘ Sofrayı kaldır!’ (54) Bu sesle sahneye kırmızı bir ışık dolar ve her şey rüya havası taşır. İki kadın birbirlerine yabancılaşırlar. 3 kez tekrarlanacak olan bu sahneler Melek ile Nıvart’ın bilinçaltını yansıtır niteliktedir. Sahne Melek’in oturduğu sofra ve bahçe olarak ikiye ayrılır. Nıvart bahçededir. İki kadın bazen birbirlerini duyarak bazen duymayarak, bazen karşılıklı bazen kendi kendilerine konuşurlar. Ziya Bey’in hikâyesi bu iki kadının ağzından birkaç kopmayla anlatılmış olur. Kırmızı ışıksa bilinçaltı biçiminde kullanılır. Bir zamanlar onun koca adam Ziya Bey olduğunu, sonunda böyle ufacık kaldığını anlatır. Ziya Bey’in bu defa ‘paralar nerede paraları ne yaptın’ (57)sesi duyulur ve ikinci yabancılaşma yaşanır.İki kadın yine birbirini tanımaz. Kendi kendilerine konuşurlar; fakat aynı şeyleri tekrarlarlar. Nıvart yine gelir ve Melek bu sefer Ziya Bey’in çok meşhur biri olduğunu, onu mutlaka tanıyacağını söylerek kocasını anlatır. Eskiden kocası şimdi ise çocuğu olduğunu söyler. Ziya Bey ağır hastayken doğduğu yere gitmek istemiş ve Melek de işte burası Menlik, ben de senin annenim diyerek hastayı teskin etmiştir. Ona annesi gibi davranır. Ziya Bey ölmeden önce gördüğü rüyayı karısına anlatır. Ziya Bey’in ‘kâseyi sen çatlattın’ sesi duyulur ve üçüncü yabancılaşma yaşanır. İki kadın yine uzaklaşıp kendi kendilerine konuşurlar. Birinci perde bu şekilde biterken ikinci perdede Melek ile Nıvart yemeklerini yemiş ve doymuşlardır. Bu perdede birtakım fotoğraflar aracılığıyla geçmişe dönen iki kadın o anları yeniden yaşar. Melek albümdeki fotoğraflara bakarken kendini tanıtır. 13 yaşında olduğunu, Menlik şehrinden İstanbul’a Kuzguncuk’a getirilip Ziya Bey’e verildiğini söyler. Melek’e Ziya Bey’in yüz yıl yaşayacağı, ölünce bu evin ona kalacağını ve ona bakması gerektiğini söylerler. Melek Ziya Bey’in bakıcısıdır. Melek, Ziya Bey’den kalacak mal varlığı ile yeniden var olacağını düşünürken her şeyini kızına bıraktığını öğrenir. Ziya Bey’in ölümü Melek’in hayatının da ölümüne sebep olur. Ziya Bey’in hastalığı süresince de Mezar Taşçı’ya borçlanmıştır. O da kapıya dayanınca öfkesi artar ve oyunun sonunda Ziya Bey’e bizzat kendisi saldırır. Onun ölmesini beklediğini ve kendisinin öldüreceğini söyler. Oyunda Ziya Bey’in sesinin duyulmasıyla tekrar başlayan sahneler Mezar Taşçı’nın Melek’in evine geldiği zaman da yaşanır. Mezar Taşçı eve gelip borç para verir ve evden çıkar çıkmaz yeniden geri gelir. Melek yeniden onu karşılar. Bu sahneler ise Melek’in isteği doğrultusunda şekillenir. Melek oyun boyunca var olabilmek için Ziya Bey’in ölümünü beklemiş; fakat bu şekilde de var olamayacağını anlamıştır.Oyunun başında ölüme en yakın olan Ziya Bey’dir; fakat iki kadının konuşmaları sırasında hiç beklenmeyen kişiler sebepsiz yere ölürken Ziya Bey bir türlü ölmemiştir. Bunun yanında bu yarı ölü adamın sesi sahneleri bölmüş, iki kadını yabancılaştırmıştır. Bu yönüyle Ziya Bey son derece canlı ve hayattadır. Son derece de etkendir. Oyunun sonunda melek kanatlarıyla Melek ve Ziya Bey odada yalnız kalırlar ve bir boğuşma yaşanır. Perde indiğinde ise bir düşme sesi duyulur. Yaşayanlar ve ölenler birbirine karışmıştır. Yaşanan hayatın da gerçek olup olmadığı belirsiz gibidir