.

Huzursuz Masallar, Gergin Öyküler: Lanetli Tavşan

Burak Göral

Güney Koreli yazar Bora Chung’un bir çırpıda okunabilecek on sürükleyici öyküsü, İthaki Yayınları’ndan çıkan Lanetli Tavşan adlı kitabında bir araya getirildi.

Uzakdoğu kaynaklı korku ya da fantastik hikayelerin kendilerine has bir atmosferi, anlatımı var. Özellikle Güney Kore’nin bu anlamda tüm dünyada dikkat çektiğini söylemek mümkün. Yaratıcı fikirlere sahip hikayelerden üretilmiş film ve dizileri de dünyanın her yerinde dijital platformlar sayesinde daha görünür olmuş durumda.

Güney Koreli kadın yazar Bora Chung’un 2022 Uluslararası Booker Ödülleri’nde aday olmuş öykü kitabı Lanetli Tavşan‘da da ardı ardına nefes nefese okuyabileceğiniz on farklı hikaye var. Chung’un öyküleri fantastik, bilim-kurgu, psikolojik gerilim ve hatta korku edebiyatına bulanmış, zevkle okunan karma türden öyküler. “Alacakaranlık Hikayeleri” ya da “Black Mirror” seviyorsanız, elinizden düşürmezsiniz…

Yazarın kitaba adını veren tipik bir korku filmi klişesini anlatıyor gibi yapan ama giderek dozu artan bir kapitalizm eleştirisine dönüşen “Lanetli Tavşan” öyküsü açılışta karşılıyor sizi. Bir dede-torunun sohbetine dahil oluyoruz hemen ilk satırlarında. Dedenin yaptığı iş, lanetli eşyalar üretmek. Torununa, yaşadığı haksızlık yüzünden hayatı mahvolmuş çok dürüst bir adamın intikamı için yaptığı tavşanlı bir masa lambasının hikayesini anlatıyor. Kitabın ve Chung’un dünyasına uygun bir giriş sağlıyor bu akıcı hikaye. Ama ikinci öykü kesinlikle kitabın en iyilerinden biri aynı zamanda. “Kafa” Chung’un daha önce ödül kazanmış ve ismini ülkesinin edebiyat çevrelerinde duyulmasını sağlamış ünlü öyküsü. Bir kadının evindeki klozetinde beliren yamru yumru küçük bir kafanın ona ‘anne’ diye seslenmesiyle başlıyor hikaye… Klozetteki kafa, kadının artıklarından oluşuyor ve sürpriz bir finalle hayata karışıyor!

“Kafa” değişik bir varoluş hikayesi. Yer yer rahatsız edici ama diğer yandan hayli düşündürücü. Tükettiklerimiz veya kendimizden verdiklerimizin bizim bir parçamız olduğu bundan daha keskin nasıl anlatılır bilemiyor insan!

“Soğuk Parmaklar” sürpriz finalli, gerilimli bir hayalet hikayesi. Ama “Bedenleşme” kadınlık meselesi üzerine çok sağlam bir öykü. Adet döngüsü bozulan bir kadın, tedavi için bir doktora gidiyor ve ilaç kullanmaya başlıyor. Ancak sorun bir türlü çözülemediği gibi kullandığı haplar hamile kalmasına neden oluyor! Çevresindeki herkes doğum yapmadan önce bir baba bulması gerektiğini söylüyor genç kadına. O da canhıraş bir şekilde gazete ilanıyla baba aramaya başlıyor. Yer yer komediye de göz kırpan bu tuhaf hikaye, ürkütücü bir finale doğru yol alıyor. Bekar anneliğin en gelişmiş toplumlarda bile hâlâ bir ‘mesele’ olarak görülmesinin sert bir eleştirisi ve kitabın “Kafa”yla birlikte en güçlü hikayelerinden biri.

Bugünlerde yapay zekalı robotlar konusunda yazılıp üretilenlerin üzerine “Elveda Sevgilim” de iyi gidiyor doğrusu. Yapay zekalı arkadaşlar olarak üretilen robotların tasarımcılarından biri olan yalnız bir kadın, iki eskimiş modelini de hâlâ evinde tutarken, yeni bir modeli daha hayatına dahil eder. Ancak bu pek de iyi bir sonuca ulaşmaz. Teknolojiyle olan ilişkimize bir uyarı daha…

Kitapta masalla karışık üç fantastik öykü var. Bu öykülerden ilki olan “Kapan” bir halk masalını andırıyor. Bir ormanda kapana yakalanmış bir tilkiyi kurtaran adam, tilkinin kanının altın olduğunu keşfedince hırsına kapılıyor. Bu hırs onu kendi ailesini yok edecek kadar esir alıyor. Giderek daha kanlı bir hale dönüşen, ibret verici bir hırs hikayesi bu. Diğeri olan “Yara İzleri” ise kitaptaki en uzun hikaye. Bir mağarada garip bir yaratığın esiri olarak tutulan bir çocuk, artık delikanlılığa adım attığı bir gün zincirinden kurtulmayı başarır. İşkence ve şiddetin bittiğini düşünmektedir. Ama gerçek hayattaki diğer insanların da şiddette onu esir alan yaratıktan aşağı kalmadığını acı bir şekilde keşfedecektir. “Yara İzleri” kitabın en sert sahnelerine sahip öykülerinden biri. Çocuklara yapılan şiddeti kıyasıya eleştirirken, elini hiç tutmamış yazar.

Masal tadı veren üçüncü öykü “Rüzgarın ve Kumların Hükümdarı”, en çok da çölde geçtiği için doğu masallarını andırıyor. İnsan doymak bilmez halinin eleştirisini sunarken biraz tahmin edilebilir bir finale doğru götürüyor okuyucuyu doğrusu.  

“Evim Güzel Evim” bir dönem özellikle de Japon korku filmlerinin çok sevdiği hayaletli hikayeleri çok andırıyor ve insanın tatminsizliğine vurgu yapıyor yine. Kitabın son öyküsü “Vuslat” da hayalet temasına ince bir romantizm katan melankolik bir hikaye.

Bora Chung’un hikayeleri modern toplum insanının yalnızlığı, zaafları, tüketimle olan ilişkisi, arayışları ve sıkıntıları arasında dolaşıyor. Hikayelerinde çoğunlukla yalnız ve kurban insanları işliyor. Hepsi bir şekilde hepimizde samimi duygular yaratıyor. Karakterlerin yaşadıkları olağanüstü ya da doğaüstü şeyler aslında gerçek hayatta karşılaştığımız pek çok sorunu simgeliyor.

İthaki yayınlarından çıkan kitabın başarılı çevirisi, korece aslından çeviren Sevda Kul’a ait. Dileriz yazarın daha önceki romanları ve başka hikayeleri de yine İthaki yayınları tarafından aynı nitelikle kısa sürede okurlarla buluşturulur.