.

Damla Kunç Koçman ile Aynı Ben Değilim Üzerine

aynı-ben-degılım

Büşra Tan

Büşra Tan, Damla Kunç Koçman ile yeni kitabı Aynı Ben Değilim üzerine konuştu.

Yeni kitabınız Aynı Ben Değilim, geçtiğimiz günlerde Eksik Parça tarafından yayımlandı. Öncelikle bu kitabın başlığı benim dikkatimi çekti. Değişime, dönüşüme, farklılaşmaya dikkat çeken bir başlık. “Aynı Ben Değilim” başlığı kitaba dair bize neler söylüyor?

Düşüne düşüne bu kelimenin etrafında dolandığımı fark ettim: değişmek… Giderek değişimin kaçınılmaz olduğunu daha derinden kavradım. Değişen, kendini yenileyen insanlar güçlüklerle öyle ya da böyle başa çıkıyor ve her şeye karşın mutluluğu, tatmini yakalıyordu. Ancak eski alışkanlıklarına gömülmüş olanlar, değişime direnenler tatminsiz hayatları yaşıyor, deyim yerindeyse katılaşıyorlardı. “Aynı Ben Değilim: Bir yaştan sonra değişen hayatlar” kitabında yer alan orta veya ileri yaşındaki insanlar, deneyimlerini, yaşadıkları zorlukları aktararak benim hayatımı da zenginleştirdi, bana çok şey kattılar. Kendim hakkında farkındalıklar yaşadım, onlardan çok şey öğrendim. Öğrendiğim en büyük ders şuydu: Pişmanlıklara kapılmadan tatminkâr bir hayat yaşamak için cesaret, irade ve esneklik şarttı. 

Aynı Ben Değilim, kurgu ile kurgu dışı arasında gidip gelen bir kitap. Hem kişisel tecrübeleriniz hem de dinledikleriniz, tanıklık ettikleriniz, gördükleriniz kitapta yer alıyor. Kişisel tecrübeleriniz ile tanıklık ettiğiniz onca şey bu kitapta nasıl birleşti?

Bu kitap yaşantı türünde yazılmış gerçek hikayeleri anlatıyor. Hayat hikâyesini anlatırken mahreme girmemek çok zor. Bu gibi kaygılarla kişilerden dördü gerçek kimliğini gizlemeyi tercih etti. Hikâyelerden biri de yakınlarının tanınmasının önüne geçmek için anlatıcı tarafından özüne sadık kalınarak değiştirildi – okur fark edecektir. 

Kişisel tecrübelerim kitabın yapısını oluştururken bakış açımda beni destekledi. Öncelikle hikâyelerin çok çeşitli olmasına ve toplumun farklı kesimlerinden örneklere yer vermeye gayret ettim. Yoksa birbirini andıran kariyer hikâyeleri anlatmakla kalacaktım. Farklı kesimlerden gelen bu insanlar arasında, imkanlar ve fırsatlar açısından bir eşitsizlik olduğunun farkındaydım elbette. Ancak son kertede, hangi kesimden olursa olsun, insanların hayata tutunma ve fırsatları değerlendirme, engelleri aşma becerilerini anlatmanın doğru olacağına karar verdim. Her şey bir yana, buradaki bazı hikâyeler ülkenin durumunu, eşitsizliklerin derinliğini ortaya çıkardığı kadar, insana yaşama inancı da aşılıyordu.  Öte yandan motivasyonlar da farklı olmalıydı. Zaman içinde anladım ki mutluluğa çıkan yollar, dağın zirvesine giden patikalar gibi çeşit çeşit, dolambaçlı… Kimi çok çalışmakta, kimi uzun uzun kıyıya vuran dalgaları seyretmekte huzur buluyor. Değişimde mutluluk, tatmin ve huzuru esas alıp kişileri ona göre seçtim. 

Damla Kunç Koçman

Yazarlığın yanı sıra bir eğitmen ve profesyonel koç olarak çalışmalarınız da son derece önemli. Tüm bunlar aslında kitabın ne derece zengin bir yapı ile ortaya çıktığını, sizin tecrübelerinizin esere katkısını da gösteriyor. Farklı alanlardaki tecrübeleriniz Aynı Ben Değilim’e nasıl yansıdı?

Kitabı yazmaya karar verdiğimde gazeteci yazar gibi sahaya çıktım ve araştırma yaptım. Pandemi döneminde kişilere ulaşmak zordu. Yazma sürecini yönetmek ve daha sonra okurlarla kitabın buluşmasında izlediğim yöntemlerde farklı alanlardaki tecrübelerim çok destekleyiciydi. Ayrıca, okuyucuya kolaylık sağlaması, dilin sade olması, mahremiyet özen gösterdiğim konulardı. Benimsediğim yönteme gelince: Değişmek konusunda, mümkünse yüz yüze, yoksa Zoom uygulaması üzerinden yürüttüğümüz sohbetlerimizi önce yazıya aktarıp görüştüğüm kişiye gönderdim. Onun eklemeleriyle yeniden şekillenen metinlerin bir daha üzerinden geçip belli bir süreden sonra tekrar kişilere gönderdim ve onlardan onay vermelerini istedim. Sonuçta elinizdeki kitaptaki metinlerin bu hali alması yaklaşık iki yılı buldu. Bununla beraber yol kazaları da oldu elbette, kimi hikâyeler tamamlanamadı, kimileri de sonradan vazgeçti. Geriye on iki hayat hikâyesi kaldı ve bunları dört bölümde ele aldım: Planlayanlar, Akışta Olanlar, Bilinmeze Atılanlar ve Yaşama Tutunanlar. 

Değişimin her yaşta mümkün olduğunu ve bunun için gerekli olanın aslında kişinin mücadele azmi, değişime karar verme ve bunun için harekete geçme hâli olduğunu ele aldığınız hayat hikâyeleri ile ortaya koyuyorsunuz. Peki insan değişime ihtiyaç duyduğunu tam olarak ne zaman kavrar? Bunun için ne yapmalıdır?

Kitapta Kaan Gizem’in hikayesi bu sorunun cevabını güzel açıklıyor kanımca. Kaan diyor ki: “Değişime karşı koymanın riski değişmekten daha yüksek”. Değişimde proaktivite önemli bir unsur. Ve iki türlü değişimden bahsediyor Kaan; Ani ve zamana yayılan. Sözgelimi Türkiye’deki değişim zamana yayıldı, son yirmi senede adım adım başka bir Türkiye çıktı ortaya. Ani değişim için kendi yurtdışına taşınma örneğini verdi. Değişimin bir diğer önemli ayağı ise pozitif bakış: “Eğer tehditlere tehlikelere odaklanırsan kolay harekete geçemezsin. Dolayısı ile fırsatlara odaklanıp kendini tekrar tekrar motive etmenin yolunu bulmak zorundasın” diyor Kaan Gizem. 

Ayrıca, bir zorluk yaşamadığı sürece değişime direnç göstererek konfor alanından çıkmak istemiyor kişi. Bu nedenle, değişimin olmazsa olmazı değişimi kişinin kendisinin istemesi kanımca. Değişen, kendini yenileyen insanlar güçlüklerle öyle ya da böyle başa çıkıyor ve her şeye karşın mutluluğu, tatmini yakalıyordu. Ancak eski alışkanlıklarına gömülmüş olanlar, değişime direnenler tatminsiz hayatları yaşıyor, deyim yerindeyse katılaşıyorlar. 

Kitabınızda toplumun farklı kesimlerinden gelen ve ileri yaşlarda hayatı değişen kişilerin ilham verici hikâyeleri üzerinde duruyorsunuz. Tüm bu hikâyelerde sizin dikkatinizi en çok çeken ne oldu? Tüm bu kırılma noktaları size neler söyledi?

Her şeyden önce mutlu ve tatminkar, üretici, yaratıcı; yıkımlarından yeni binalar, yeni evler inşa eden, orta yaşında hatta yaşlılığında hayata gülümseyerek yeniden başlayan insanlar ilgimi çekiyordu. Belki kendim de orta yaşlarımda değiştiğim ve sonrasında değişmeye hep açık olmam gerektiğini gördüğüm için bu hayatların peşine takıldım. 

Bu kitap yeniden başlayanları konu alıyor. Kendine giden yolu bulmak için önce yolunu kaybettiğini kabul etmek gerek. Yahut senin için daha uygun başka yollar olabileceği gerçeğini… Bir daha bir daha denemekten korkmamak gerek. İşte cesaret budur kanımca: kendi kaderine, yaşadığın ana ve hatta bilinmez geleceğe gülümseyerek bakabilmek. 

Aynı Ben Değilim üzerinden aynı zamanda içerisinde bulunduğumuz topluma dair de birçok şey söylenebilir. Anlattığınız hikâyeler, karakterler, kişiler üzerinden nasıl bir toplum panoraması çıkarılabilir? Tecrübelerinize dayanarak bu konuda ne söylersiniz?

Aslında geriye dönüp baktığımda ben de sürekli arayış içinde, değişim içindeydim. Bunda çok farklı etkenler rol oynamıştı. Her şeyden önce, pandeminin bize gösterdiği gibi, dünya değişmekteydi. Daha da önemlisi, bizlerin üniversite sıralarında aldığı eğitim, bu değişim için yeterli beceriler geliştirmemize yetmiyordu. Hem sonra, çoğumuz kendimizi tanımadan çok yoğun bir çalışma hayatına atılıyor, ancak belli bir birikim elde ettikten sonra dönüp arkamıza bakabiliyorduk. Bunun sonucunda büyük pişmanlıklar yaşıyorduk. Çünkü bu yolda çoğumuz yeteneklerimizi heba ediyorduk.  Ayrıca bir de yaşadığımız güçlükler, başımıza gelen kazalar, bizi geri dönmeye, yolumuzu değiştirmeye zorlayan rastlantılar vardı. Kimse planladığı gibi yaşayamıyor, yaşasa bile bundan tatmin olmuyordu. 

Elinizdeki kitapta aktarılan hikâyelerin bazılarında kendinden kuşku, acı, yıkım, umutsuzluk ve hatta çaresizlik anları var. Hangi hayat hikâyesinde yoktur ki? Bu duyguları hissetmeyen, kendini kafasının içindeki zindanlara hapsetmeyen var mıdır? Gelgelelim bazı insanlar bu zindandan çıkmayı başarıyor. Bazıları da bu zindanın kapısının ardına kadar açık olduğunu keşfediyor. İşte bu kitap onları anlatıyor, yani cesur insanları, risk alanları, devam edenleri. Kısacası değişenleri…