Naci Sadullah
En kuvvetli şair, romancı ve hikâyecimiz kimdir?
Selâmi İzzet’i şehir meclisinin koridorunda önledim. Beni görünce güldü ve “Azizim” dedi, “suallerin malum. Fakat bir şartla cevap veririm: Sen bundan üç sene evvel belediye meclisinde aza seçilmek istediğimi yazmıştın, yaptılar. Şimdi de saylavlığa gönül çektiğimi yaz. Şu mübarek kaleminin uğurunu bir defa daha deneyelim.”
“Yapamam dostum!”
O, merakla gözlerini açtı, “Sebep?”
Güldüm, “Çünkü maazallah seni saylav yaparlarsa biz bir ahbabın daha selam ve izzetinden oluruz Selâmi İzzetçiğim!” ve şakayı tadında keserek mevzuuma girdim.
“Sence kimdir en kuvvetlisi bizim şairlerin?”
Onun fazla tereddüt etmeden cevap verişinden, kafasını böyle bir sorguya önceden hazırladığı anlaşılıyordu.
“Bence,” dedi, “Mehmet Akif, Nazım Hikmet ve Behçet Kemal kendi ideolojilerinin en kuvvetli şairleridir. Bunların inkâr edilmez kuvvetleri, kendi ideolojilerine olan bağlılıklarıdır.”
“Bir ideolojiye kuvvetle bağlanmak, kuvvetli bir şair olmaya kâfi midir?
“Ben de kafidir demedim. Fakat şairler arasında esaslı bir tasnif yapabilmek için ideolojiyi mevzubahis ettim. Sanatta ilk aranacak vasıf samimiyettir.
Mesela bu inkılabı terennüm eden şairlerin en samimisi Behçet Kemal’dir. Çünkü onun inanışı, diğerlerinden daha yürektendir.”
“Bence değil.”
“Faruk Nafiz’dir dersen aksini ispat ederim.”
“O da değil.”
“Ya kim?”
Güldüm, “Çobanlıktan yetişen ve kaleme kavaldan daha fazla ısınan Sabri Yılmaz… Eğer sade inanış bakımından alırsan, inkılap şairlerinin en başında onu sayman lazım!” ve sordum: “İdeolojisi ne olursa olsun, sırf sanat bakımından en üstün bulduğun şair kimdir?”
Selâmi İzzet hiç düşünmedi. “Nazım Hikmet!” ve ilave etti: “Çünkü o, sanat tarlasına hakikaten yeni tohumlar serpmiş bir şairdir. Ve onun en kuvvetli tarafı, bu yepyeni tohumlardan yetiştirdiği eserleri hiç yadırgatmayışıdır. Herhangi bir sahada yenilik yaratıp da tutturabilmek ve yadırgatmamak, değme fanilerin harcı değildir.”
“Ya nesirde?”
“Ben, Edebiyat-ı Cedide’nin diline düşmanımdır. Çünkü onlar, bu dili adeta zorla bozmuşlardır. Bu itibarla, dilini istisna etmek şartıyla söylüyorum, bize henüz Halit Ziya ayarında romancı gelmiş değildir.
Birçok kimseler, onun romanlarındaki tiplere kozmopolit yaftasını vururlar ve o tipler yerli değildir, derler. Bu iddiayı güdenler, onun devrinde muhitin kozmopolitleştiğini unutanlardır. Onun tipleri yüzde yüz bizdendi ve ben, aramızda hâlâ yaşayanlarını gösterebilirim.
Onun haricinde, en kuvvetli romancı sıfatını Gökyüzü eserini yazdığı için Reşat Nuri’ye vermek istedim. Fakat Çalıkuşu’nu yazdığı için buna dilim varmıyor.
Son antolojide, Peyami ile Maupassant isimlerinin karışması beni bir hayli düşündürüyor. Fakat ne olursa olsun o da kuvvetli bir romancıdır!
Hikâyecilere gelince, Refik Halit’i orkonkur tutmak şartıyla, Sabahattin Ali çok iyi.”
Suallerime cevaplarını tamamlayan değerli yazıcının şu ‘Şiir bizimle başlıyor!’ diyen favorili şairler hakkındaki düşüncelerini de yokladım.
Uzun uzun güldü ve “Onlar” dedi, “birer dahi olsalar bile, kıymetlerinin anlaşılması uzun senelere bağlıdır ve ben, onların bu zaruri beklemeden varlık iddiasına kalkışmalarını hayli garip buluyorum. Çıktıkları devirde çok sükse yapmış eserlerin, daima değerli olmadıkları muhakkaktır. Ve bir eserin, değişmeyecek bir not alabilmesi zaman işidir.
Şu Zavallı Necdet romanı meydanda. Vaktiyle bizi hüngür hüngür ağlatmış olan bu eseri, bugün elimize alınca katıla katıla gülüyoruz.
Aklıma geliveren bu misalin bir sürü benzerini bulmak hiç de güç değildir. Bu itibarladır ki gençler sabırlı olsunlar. Vakıa bugün onların şiirlerini okuyunca gülüyoruz. Fakat ileride belki bu hareketimizden utanırız! Bugün onlara düşen susmak, çalışmak, eser vermek ve beklemesini bilmektir. Çünkü hiçbir yerde birtakım meçhul delikanlıların ortaya çıkıp da ‘Günün dâhileri biziz!’ dedikleri görülmemiştir.
Vaktiyle bir Mehmet Celâl Bey vardı. Edebiyat- Cedidecilere, bilhassa Hüseyin Cahit’e çatar, ‘Ben varım!’ der dururdu. Mehmet Celâl Bey’in ne olduğunu bilmiyorum. Fakat Hüseyin Cahit hâlâ vardır. Ondan sonra Mehmet Celâl Bey’i Filorinalı Nazım istihlaf etmişti.
Bu gidişlerine göre bu genç şairler de Filorinalının tahtına göz koymuş gibi görünüyorlar!”
Naci Sadullah
9 Nisan 1936