.

Nezihe Muhittin’in Tefrika Halinde Kalan Romanları

nezihe-muhıttın-tefrıkalar-serdar-soydan

Serdar Soydan

Nezihe Muhittin, Akşam gazetesinde, 18 Ocak 1955 tarihinde yayınlanan söyleşisinde “Altmışa yakın roman yazdım. Bunların çoğu gazete sahifelerinde kaldı,” demiş. “Dünkü Meşhurlar” serisi içinde yer alan “Eski Bir Romancı: Nezihe Muhittin” başlıklı bu söyleşiyi okuduktan sonra Yaprak Zihnioğlu’nun yayına hazırladığı üç ciltte yer alan romanları saymıştım.[1] Kitap Yayınevi tarafından 2006’da basılan bu ciltler içerisinde, ortak özellikleri yazarın sağlığında kitap halinde yayınlanmaları olan, uzunlu kısalı on altı roman vardı. Yani Nezihe Muhittin’in kırk kadar romanı daha olmalıydı gazete ve dergi ciltleri arasında.

Yine yukarıdaki söyleşisinde “Roman yazmaya hâlâ devam ediyorum. Komşumun Yelpazesi adıyla yeni ve hissi bir roman yazdım,” diyordu Nezihe Muhittin.

İlk romanı 1911’da yayınlandığına göre, bu tarihle 1955 arasında, demek ki kaba hesapla kırk dört yıllık bir süreçte tefrika edilmiş olmalıydı bu kırk kadar roman. Neyse ki 1940 ve 41 yıllarında verdiği iki röportaj, iğneyle kuyu kazmaya benzeyen bu arama-tarama işini oldukça kolaylaştırıyor, kırk dört yılı on dörde indiriveriyordu.  

Nezihe Muhittin, Yarım Ay dergisinin 15 Temmuz 1940 tarihli 120. sayısında, Enver Naci’nin “Türk Edebiyatında Kadın Romancılar” serisinde yayınlanan söyleşisinde, kitaplaşan ve tefrika halinde kalan tüm romanlarını listeliyordu. Hatta bunu yaparken tefrika halinde kalanların hangi yayınlarda bulunduğunu da not düşüyordu teker teker. Böylece Hasret[2], Gözü Çöplükte Kalanlar[3], Bir Genç Kız, Ah Şu Hayat[4], Ahretlik Kızlar, Billur Köşk ve Hicran adlı, o güne kadar -ve bugüne kadar- kitaplaşmamış yedi romanının tefrika edildikleri gazete ve dergileri öğreniyorduk. (Ne yazık ki tefrika tarihleri yoktu.)

Bir sene sonra, 15 Ekim 1941’de, Son Posta gazetesinde, bu sefer İbrahim Hoyi’nin “Kadın Romancılarımızla Mülakatlar” serisi içinde yer alan söyleşisindeyse bu listeye, Hoyi’nin “terbiyevi bir roman” olarak tanımladığı Asri Kızlar ekleniyordu.

On altı… Sekiz daha… Yirmi dört! Hâlen bayağı bir eksik vardı.

Ancak Yarım Ay’daki söyleşide yer alan iki ipucu, bize, Nezihe Muhittin’in üç dört tefrikalık, on on beş sayfa tutacak metinlerini de roman olarak nitelendirdiğini gösteriyordu. Örneğin Muhit dergisinde 1929’da üç tefrika halinde yayınlanan, -Word’e geçirdiğim için biliyorum- 14 A4 tutan Bir Genç Kız ve Kanaat Kütüphanesi tarafından 1934 tarihinde kitap halinde okuyucuya sunulan Periler Mağarası adlı, cep boy ve resimli 29 sayfalık, yani taş çatlasın dört beş A4 tutacak masal da roman olarak listeleniyordu. Bu hesapla sonraki yıllarda çıkan üçer beşer tefrikalık uzun öykülerini de roman olarak tanımladığını ve altmış sayısına bu sayede vardığını düşünebiliriz.

Ekim 1941’den Nezihe Muhittin’in hayata gözlerini yumduğu Şubat 1958’e kadar kırka yakın gazete ve dergiyi taradım. Haber Akşam Postası, En Son Dakika, Son Telgraf, Gece Postası ve Her Gün gazetelerinde Nezihe Muhittin’in tefrika halinde kalmış romanlarına rastladım.

Yukarıda adı geçen yahut geçmeyen tüm bu romanları, Nezihe Muhittin ve eserleri üzerine çalışmak isteyen araştırmacı ve akademisyenlere katkı sunabilmek adına kronolojik olarak listeleyeceğim. Bu listedeki maddelerde sırasıyla romanın ve tefrika edildiği yayının adı, ilk tefrikanın tarihi ve son olarak eserin kaç tefrika sürdüğü bilgisi yer alıyor.

  1. Hasret, Kadın Yolu/Türk Kadın Yolu, sayı: 5, 13 Ağustos 1925, 21 tefrika
  2. Gözü Çöplükte Kalanlar, Yeni Asır, 19 Temmuz 1932, 30 tefrika
  3. Billur Köşk, Anadolu, 30 Ocak 1938, 18 tefrika
  4. Ah Şu Hayat, Son Posta, 6 Mart 1938, 60 tefrika
  5. Ahretlik Kızlar, Son Telgraf, 6 Mayıs 1938, 34 tefrika
  6. Taşkın Ruhlar, Haber Akşam Postası, 9 Ekim 1939, 73 tefrika
  7. Hicran, Son Posta, 11 Mart 1940, 45 tefrika
  8. Aşkın Manası, Haber Akşam Postası, 26 Aralık 1940, 44 tefrika
  9. Bir Palyaço Dört Cambaz Bir de Hokkabaz, Son Telgraf, 17 Ekim 1942, 67 tefrika
  10. O Nerede?, Gece Postası, 28 Ağustos 1944, 61 tefrika
  11. Aşk Melunlaşınca, Gece Postası, 5 Kasım 1944, 55 tefrika
  12. Son Tablosu, Gece Postası, 5 Ocak 1945, 63 tefrika
  13. Gönül Oyunları, Gece Postası, 2 Haziran 1945, 51 tefrika
  14. Anneciğim! Anneciğim!, En Son Dakika, 31 Aralık 1945, 63 tefrika
  15. Arkasından Koşturan Kız, Gece Postası, 6 Ocak 1946, 37 tefrika
  16. Yarasalar, Gece Postası, 3 Temmuz 1946, 65 tefrika
  17. Unutma Beni, Gece Postası, 22 Eylül 1946, 58 tefrika
  18. Dişi Pars, Gece Postası, 25 Mayıs 1948, 51 tefrika
  19. Kokteyl Parti, Gece Postası, 1 Eylül 1953, 25 tefrika
  20. Zulmeden Şefkat, Her Gün, 26 Eylül 1953, 56 tefrika
  21. Komşumun Yelpazesi, Her Gün, 28 Kasım 1955, 56 tefrika

Nezihe Muhittin’in roman olarak nitelendirdiği Periler Mağarası ve Bir Genç Kız ile İbrahim Hoyi’nin adını zikrettiği ama henüz yerini yurdunu saptayamadığım Asri Kızlar da hesaba katıldığında tamı tamına 24 roman ediyor.[5] Yaprak Zihnioğlu’nun hazırladığı ciltlerde yer alan 16 romana eklendiğinde roman sayısı 40’ı buluyor. 

Sağlığında kitap halinde yayınlandığını gördüğü on altı romanından onunun tefrikalarına da taramalarım sırasında rast geldim. Yine araştırmacı ve akademisyenlere yardımcı olması için bunları da paylaşıyorum.

Güzellik Kraliçesi (Milliyet, 1932), Ateş Böcekleri (Milliyet, 1934), İzmir Çocuğu (Milliyet, 1934), Bir Aşk Böyle Söndü (Açıksöz, 1936), Sabah Oluyor (En Son Dakika, 1941), Çıplak Model (Son Telgraf, 1941), Avare Kadın (Avare Kadınlar adıyla Haber Akşam Postası, 1941), Çıngıraklı Yılan (Son Telgraf, 1942), Kalbim Senindir (Haber Akşam Postası, 1943), Sus Kalbim Sus (Yeni Sabah, 1943)

Bunlar dışında, 1935 güzünde, Büyük Gazete’de Nezihe Muhittin’in Bir Gönül Faciası adlı romanının tefrika edileceği bilgisi veriliyor. Ancak ne yazık ki tefrikanın başladığı 15 Kasım 1935 tarihli 42. sayı derginin son sayısı oluyor. Yani roman tek tefrikada kalıyor. Daha sonra aynı adla yahut isim değişikliğiyle başka bir yerde tamamlandığını görmedim.

Nezihe Muhittin gibi romancılığı aktivistliğinin gölgesinde kalmış, edebiyatımızdaki yeri ve değeri ortaya henüz konmamış bir ismin külliyatının ortaya çıkarılması, eserlerinin tek tek ve topluca değerlendirilmesi, tartışılması, farklı okumalara tabi tutulması önemli.

Nezihe Muhittin hak savunuculuğundan ve maarif teşkilatından uzaklaştıktan/uzaklaştırıldıktan sonra -kim bilir ne umutlarla giriştiği Serbest Cumhuriyet Fırkası macerası da bir yıla varmadan hüsranla neticelenince- kendisini yazmaya vermiş. Yaprak Zihnioğlu, değerli çalışması Kadınsız İnkılap’ın sonunda, “Unutturulma, Tarihten Siliniş” başlıklı bölümde şöyle diyor: 

“Kemalistlerin ‘yeni kadın’ tasarımına uygun düşmeyen, Kemalist ka­dın hakları projesine kendisini uyarlayamayan ve otoriter bir siyasal ortamda kadın hakları alanında devletten bağımsız bir güç oluşturma­ya çalışan Nezihe Muhiddin’in Türkiye’nin tarihinden silinmesi süreci, mahkemelerle yıldırma, unutturulma ve reddedişe dayalı bir yol izledi. Aleyhinde ‘yolsuzluk, sahtekârlık, emniyeti suistimal’ suçlamalarıyla birbiri ardına açılan davalardan beraat ederek değil, af kanunu ile kurtulabildi. Bu davalar, kişisel itibarını kamu önünde kadın haklarını ye­niden savunamayacak denli düşürmüştü. Ardından suskunluk dönemi geldi.”[6]

Evet, otuzların başından itibaren hak savunuculuğu açısından nispeten suskun bir döneme giriyor Nezihe Muhittin. Ancak daha 1930’da, Yarın, Hareket, Halk Dostu ve Milli Mecmua gibi yayınlarda, neredeyse ölümüne değin sürdüreceği bir yazma maratonuna girişiyor. Kendisine yer açabildiği tüm mecralarda öyküleri, oyunları, operetleri ve makaleleriyle herkese, her şeye rağmen varlığını ortaya koyuyor. En istikrarlı eser verdiği türse -belki talep daha fazla olduğundan, yani para ettiğinden- roman oluyor.

Enver Naci, Nezihe Muhittin’in romancılığından bahsederken “Muhtelif roman nevileri üzerinde tecrübelerde bulunmuştur. Polis, macera, his, tahlil romanları yazdığı gibi çocuk hikâye ve romanları da yazmıştır. En hissi eserinde bile hareket ve dinamizm vardır. Romanlarını evvela tefrika edilmek üzere hazırladığı için bu dinamizm daha geniş ve daha edebi bir şekil alma imkânını bulamamıştır. Romanlarının bazılarında garipsenebilecek mevzulara da rastlanmaktadır. Bununla beraber gazete sütunlarında kalıp gitmiş, terbiyevi ve reel değeri bulunan romanları da mevcuttur,” diyor.

İbrahim Hoyi’ye verdiği mülakattaysa roman anlayışını bizzat şöyle açıklıyor.

“Solide (esaslı, metin) bir tahsile, çok iyi bir etüde istinat etmeyen romanların bence hiçbir kıymeti yoktur. Onun için de yeni yazılmış romanları maalesef okuyamıyorum. Yalnız kelimeleri toplayarak dizmek, söylemek edebiyat yapmak demektir. Aşkın, fennin manasını bilmeyen bir insan, hayatın esrarından haberi olmayan, -vakıa hayat çok müşküldür, mühimdir, muzlimdir- bu hususta etüdü olmayan bir insan nasıl roman yazabilir? İyi bir roman yaratabilmek için de mükemmel bir tahsil, doğru düzgün tetkik ve mütalaa, müşahede, seyahat imkanlarını temin etmek, klasik eserlerin kendilerinden ziyade yazanlarını tahlil süzgecinden geçirebilmek kudretini haiz olmak lazımdır. İşte bütün bunlar yapıldıktan sonra yazmak, eser vücuda getirmek gerek… Voltaireler, Rousseaular, Hugolar, Corneilleler evvela tahsil ettiler, ondan sonra yazdılar, değil mi efendim?.. Bizde aksine oluyor. Derhal merdivenin en son basamağına basıyoruz.”

Onun bu açıklamasından sonra İbrahim Hoyi de Nezihe Muhittin külliyatına dair önemli saptamalarda bulunuyor.

“Sanat sanat için değildir, muhitin eseridir tezini müdafaa eden Nezihe Muhittin otuza yakın eser yazmıştır. Bunlardan on on bir tanesi kitap hâlindedir. Bütün eserlerinde muhakkak psikolojik bir dava güden romancı, bize hep dokümanter romanlar vermek azmindedir. Mesela Asri Kızlar terbiyevi bir romandır. Hasret’te, Bozkurt’ta İstiklal Harbi’ne ait safhalar buluruz. Muharrir, mizah vadisinde de kalemini dolaştırmış (Gözü Çöplükte Kalanlar eseri gibi), polis romanı sahasını denemiş (İstanbul’da Bir Landru romanı gibi), Billur Köşk adlı bir halk romanı yazmış, Florya, Bir Rüya Gördüm vodvilini çıkarmış. Şair Nedim’in Aşkları, Bahar Opereti gibi piyesler vücuda getirmiş. Çıplak Model romanında kadın aşkını tetkik etmiş, Kalbim Senindir romanıyla güzel bir edebi macera eseri örneği vermiştir. Hele küçük hikayeleri sayısızdır.”

Nezihe Muhittin’in, İbrahim Hoyi’nin sayısız dediği, benimse yetmişi aşkınını saptadığım öykülerini topluca ele almayı bir başka yazıya bırakırken, bu yazıda andığım üç röportajda ve Şehir Tiyatroları Arşivi’ndeki bazı belgelerde adı geçen, ‘adı var kendi yok’ oyunlarından da kısaca bahsetmek istiyorum.

Yarım Ay röportajında “oynanan ancak basılmamış tiyatro eserleri” başlığı altında Florya, Bir Rüya Gördüm ve Zelzele oyunlarını listeliyor. Florya, Halk Opereti tarafından 1936’da sahnelenmiş, Bir Rüya Gördüm’se aynı yıl Naşit ve Ertuğrul Sadi Tiyatrosu’nda, Halide Pişkin’in de iştirakiyle sahnelenmiş bir vodvil.

Son Posta’daysa Şair Nedim’in Aşkları ve Bahar Opereti bu listeye ekleniyor.

Akşam’da çıkan röportajda da Cürmü Meşhut ve Teneşir Horozu oyunlarının adı geçiyor. Ayrıca 19 Şubat 1929 tarihli Milliyet gazetesinde Nezihe Muhittin’in Gölge adlı bir oyun hazırladığı ve Darülbedayi’ye tevdi ettiği bildiriliyor. 

Bu haber üzerine Şehir Tiyatroları Arşivi’ne gittim ve oradaki kayıtları inceler, Nezihe Muhittin’in oyunlarına dair bir iz ararken,  Teneşir Horozu’yla birlikte, yazarın, Fani Tanrılar ve Yalan isimli oyunlarının repertuvar kurulu tarafından geri çevrildiğini bildiren yazışmalara da rast geldim.

Yani metinleri elimizde olmayan en azından on oyun yazmıştı Nezihe Muhittin. Belki bir gün, bir yerlerde bulunur, okuyucusuna kavuşur birkaçı.

Nezihe Muhittin’in oyun yazarlığına dair elimizde kalanlarsa 1927’de Türk Kadın Yolu’nda tefrikasına başlanan ve derginin kapanmasıyla yarım kalan Gamlı Gönüller oyununun bir kısmı, 1929-30’da Muhit dergisinde yayınlanmış tek perdelik üç oyun (“Ana Aşkı”, “Talihin Bir Cilvesi”, “Vicdanların Hakkı”) ve müstakil bir yazıyla ele alarak edebi kamuya sunduğum, Karikatür dergisinde tefrika edilen Kadınlar Kulübü adlı otobiyografik özellikler de taşıyan komedi.

*

Nezihe Muhittin’in oyun yazarlığına dair açtığım bu küçük parantezi kapatırken, yıllarca gazete ve dergi ciltleri arasında, kendilerini okuyacak bir çift göze hasret, beklemiş, yukarıda listelenen tüm romanların okur, araştırmacı ve akademisyenlerin ilgisine mazhar olmasını diliyorum. Umarım Nezihe Muhittin inatla, ısrarla tutunmaya çalıştığı edebiyat ufkuna yeniden doğar. İsmi yad, ruhu şad olsun.


[1] Nezihe Muhittin külliyatı dört cilt halinde sunuldu ama romanlar ilk üç ciltte yer alıyordu.

[2] Aslında Kitap Yayınevi tarafından basılan ciltlerin ilkinin başında, Yaprak Zihnioğlu’nun Nezihe Muhittin külliyatının dökümünü yaptığı önsözde bu romanın adı zikredilmektedir. Lakin Kadın Yolu/Türk Kadın Yolu dergisinin eksiksiz bir koleksiyonu o gün de -ne yazık ki bugün de- bulunamamış, roman bütünlenememiştir. Ve belki de hiçbir zaman bütünlenemeyecektir. 

[3] Bu roman ve yine bir İzmir gazetesinde tefrika edilen Billur Köşk hakkında bir inceleme kaleme alınmış. İzmir’de İz Bırakmış Öncü Kadın Yazarlar kitabı içinde, Burcu Uşaklı Sandal’ın “Nezihe Muhittin’in İzmir Gazetelerindeki Hikâye ve Romanları” başlıklı makalesi.

[4] Bu roman da diğerlerinden şanslı. Zira 23 Haziran 2012 tarihinde, Sanat Kritik’te Yağmur Yıldırımay’ın bu roman hakkında bir incelemesi yayınlandı.

[5] Bu Asri Kızlar, acaba bir sene önce Yarım Ay’da adını andığı Bir Genç Kız adlı eser olabilir mi? Zira Muhit’te tefrika edilen bu eserin başında şöyle bir not var: “Asri terbiyeyi layıkıyla anlayan bir genç kızın kendi muhitini nasıl değiştirdiği, aile hayatına nasıl saadet getirdiğini gösteren bir hikâye.” 1941’de, Asri Kızlar’ı anarken -yukarıda da söylediğim gibi- ‘terbiyevi roman’ diyor İbrahim Hoyi. Belki adını yanlış hatırlamış, karıştırmış olabilir.  

[6] Yaprak Zihnioğlu, Kadınsız İnkılap, İstanbul: Metis Yayınları, 2003, s. 258.