.

“Kitaplar-Kiralık Konak”-Fevzi Lütfi

Fevzi Lütfi’nin 1923’te Yeni Mecmua’da Kiralık Konak üzerine yazdığı eleştiri yazısı.

Fevzi Lütfi

Kiralık Konak’ı okurken ta Halit Ziya Bey’den bugünün muharrirlerine [yazarlarına] kadar okuduğum romanları hatırladım. Tek tek mevzularını [konularını] ve hatta kahramanlarının isimlerini unuttuğum bu eserlerden zihnimde müşterek [ortak] bir hatıra kalmış ve bu müşterek hatıra bende umumi [genel] bir his hâline inkılap etmiştir [dönüşmüştür]. Bu hassamda [halimde] merhamete, kine veya isyana, muhabbete delalet eder [yol gösterme] bir vasıf yoktur. Anlıyorum ki hepsinden de aldığım teessür [üzüntü] sahteliğin verdiği bir hakikattir.

Kiralık Konak ile o kitaplar arasında tarz ve madde itibarıyla o kadar fark yoktur. Lakin his ve görüş cihetinden [yönünden] bu, öbürlerinden ne kadar mütekellimdir [konuşur]. Aşk-ı Memnu’’daki Nihal’le buradaki Seniha’yı veyahut Çalıkuşu’ndaki Feride’yi aynı maddenin örnekleri addedebilirsek [sayabilirsek] de aynı tabiatın ve ruhun insanları diyebilir miyiz? Bu kız Halit Ziya Bey’in eserlerinde sahte bir ruh ve kıyafetle “Nihal” adını almış, Çalıkuşu’nda ise alelade [sıradan], şımarık ve tuhaf bir mektep çocuğundan yukarı çıkamamıştır. Halbuki Kiralık Konak’ta aynı kız ne olgun, canlı ve haristir [hırslıdır]. İşte, Yakup Kadri’nin, Türk romanındaki giran [ağır] gelen feci yeknesaklık [tekdüzelik] ananesini [geleneğini] bitirmek kudretini gösteren bu hassası, teessüründeki ve müşahedesindeki [gözle görme] bu asaletten geliyor.

Kiralık Konak alelade birkaç küçük hissin veya fantezinin hatırı için yazılmamıştır. Bu kitapta yeni ve asil bir mefkurenin [ülkünün] alevi yanıyor. Romanın mevzuunda [konusunda] bir aşk var. Fakat bu aşk, Seniha’nın ve Faik Bey’in şehvaniyetinden [şehvetinden] yukarıya çıkan bir şey değildir. Roman asıl başka şeyler hikâye ediyor. Yakup Kadri’ye gelinceye kadar hiçbir Türk romancısı bu romanın hikâye ettiği mevzua temas etmek, ehliyet [yeterlilik] ve nezaketini göstermemişti. Eski Türk hayatının kibar insanı Naim Efendi, Türk romanına giren yepyeni bir tiptir onun şahsında eski Türk kibarlığının azamet [büyüklük] ve safiyeti [saflığı], Türk aleminin bedbahtlığını [talihsiz] ve sonra bütün o alemin tarihe karışmış olduğunu görüyoruz. Yakup Kadri Bey kitabında en ziyade bu insana alakadardır. Onu, hususi bir anlayışı, onunla münasip bir surette konuşması kalbini döktürmesini bilişi var.

Naim Efendi bütün hayatında hep o sessiz ihtiyardır; fakat yanı başına gelip halini soran ara sıra değişiyor. Bir zamanlar Naim Efendi, Seniha’yı çok sevdiği gibi Seniha da onu seviyor; işte bu zamanda muharririn kalbi Seniha’yla beraberdir. Diyebiliriz ki Seniha bütün ihtimamlarını [özenini] muharririn hatırı için yapıyor. Seniha Efendi ile iyi değilken, bakıyoruz, bir Hakkı Celis peyda oluyor [ortaya çıkıyor] ve eskiden bir ihtiyarın uğradığını hiç görmediğimiz genç şairi şimdi onunla meşgul buluyoruz. Bu genç, muharririn ayrı tarafıdır ve bütün bu alemde, muharririn kalbindeki teessür inikaslarından [yansımalarından] bahseden odur.

Demiştim ki Seniha eski Türk aleminin timsali olan Naim Efendi’yi severken muharrir de onu seviyor. Fakat ne vakit ki Seniha ondan kaçıyor ve Naim Efendi onun bu hüzâli [zayıflık] önünde günden güne göçüyor. O vakit muharrir bütün hiddetini Seniha’dan ve onunla beraber yürüyen Faik Bey’den çıkarmak istiyor ve bunların ikisi sade hicvedilmeye değer bir hâle giriyor. Vakıa [gerçi] Seniha’nın safiyeti, hırsı ve samimiyeti vardır. Bu hassaları onu biraz güzel gösteriyor. Lakin bu güzellik ne kadar şeytanidir. Burada bir melek güzelliğiyle güzel olabilenler ancak Naim Efendi’ye acıyanlardır. Naim Efendi’nin o hantal kızıyla çekingen hemşiresi bile bu hürmet yüzünden, güzel görünmüyorlarsa da sıkıcı değillerdir.

Naim Efendi’nin şahsında eski Türk ailesinin sukut [düşüş] tarrakasını [sesini] duyan ancak Celis’tir. Hakkı Celis bir zaman bu sukutun farkında değildir. Genç kızların arasında ancak genç kalbinin heyecanlarıyla meşguldü, şiirle uğraşıyordu. Fakat ne vakit Seniha’nın hâli değişiyor ve Hakkı Celis fena tesadüfün elinde kalıyor, hakikatle temas ediyor ve hakikat ise hülya kadar güzel gelmiyor ve o yeni bir illetin tohumları atılıyor. İşte bu andan itibaren kendini tahlil etmeye başlıyor. Bu tohum çok kuvvetli ve sarsıcı oluyor. Günlerce bu şüphenin saralarıyla titriyor. Hakkı Celis için tahlil, o müthiş sukuttan gelen bir ihtiyaçtı. İhtiyaçta ise Naim Efendi’nin eski ve temiz ailesinin izzet-i nefsi [özsaygı], şerefi koşuyordu. Fakat Hakkı Celis bu şereften evvel kendi kalbinin ihtiyaçlarıyla meşgul oluyor ve bütün o hissiz alemin ortasında memleketin hâlini düşünmek fırsatını buluyor, ölen ve sönen asil bir alemin hasretini çekiyor ve bu suretle bu ona yalnız Seniha’yla meşgulken duymadığı, yaralı askerlerin iniltilerini duyuruyor. Bu mana, Hakkı Celis’i ıstıraplarından biraz kurtarıyor ve onu yeni bir sevdaya doğru atıyor. Bu sevdada ise millet denen ateşin mefhumu [mana] yanıyor.

Kiralık Konak’taki Hakkı Celis ruh itibarıyla Yakup Kadri Bey’in Rahmet hikâyesindeki Emin’in ruhundan o kadar farklı değildir. Sevda-yı fert, şüphe ve tahlil hissi bu iki adamı aynı hâle getirmiştir. Emin, sevgilisini nasıl sevdiyse Hakkı Celis de Seniha’yı öyle seviyor, Emin, nasıl yandıysa Hakkı da öyle yanıyor, sonra ikisi de aynı nefretle nefret ediyorlar, aynı tahlil hissiyle davranıyorlar? Hakkı Celis’in Seniha’nın evinden o harp zenginleri, o Alman zabitleri, o süslü kadınlar arasından döndüğü bir akşam müthiş bir şüphenin eline düşüp ruhunun bulanması Seniha’yla millet mefhumu arasında tereddütlü dakikalar geçirmesi ve en nihayet “Hayır, hayır millet denen şey Naim Efendi gibi müstehaselerle [fosillerle] Seniha’lar Faik Beyler gibi sefil iştihalı [arzulu] zî-hayatlardan [canlılardan] mürekkep [birleşik] bir varlık değildir, bunlar milletin çürüyen ve dökülen  tarafıdır…” demesiyle Emin’in Ayasofya ırmaklarındaki aç askerleri seyrettikten sonra evine dönüşündeki halet-i ruhiye [ruh hâli] arasında ne fark vardır?

Her eserinde kalbinin bir tarafını dinlediğimiz, Yakup Kadri Bey’in, bu kitapta yeni bir tarafı gözüküyor. Bu taraf, muharririn hislerinin en acı, isyankâr ve asil tarafıdır.

Çeviren: Handan Akın

F.L: “Kitaplar: Kiralık Konak”, Yeni Mecmua, Sayı: 1-67, 1 Kanun-ı Sani 1339 [1923], s. 12-13.