
Bu köşenin amacı, kültür ve sanat hayatımızda mühim bir yer teşkil etmiş şahsiyetlerin biyografisini vermek değil; bilakis bilinmeyen veyahut unutulmuş yönlerine ışık tutarak o ânı tekrar yaşatmaktır. Nitekim hususî belgelerin önemi bu ve benzeri durumlarda daha iyi anlaşılıyor. Üzerinden yıllar geçmiş ve karanlığa gömülmüş ân(ı)ları “mercan bir kadeh gibi” “zamanın aralığından” sunmak…
Bir gül bu karanlıklarda
Sükûta kendini mercan
Bir kadeh gibi sunmada
Zamanın aralığından
(Ahmet Hamdi Tanpınar)
Mektubun hikâyesi: Yakup Kadri, 30 Kânunusani 1337 [30 Ocak 1921] tarihli ve 8580 numaralı İkdam gazetesinde “Küçücük Bir Risale Münasebetiyle” başlıklı bir yazı yayımlar. Yazıda Bâb-ı Âli Caddesi’nde dolaşırken bir kitapçının camekânında gördüğü kitaplardan bahseden Yakup Kadri, bunların arasında “mahzun, yalnız ve garibâne” duruşuyla İzmir Hediyeleri adlı bir kitabın dikkatini çektiğini söyler ve kitabı satın alır. İshak adlı biri tarafından yazılmış bu kitap hakkında bazı yorumlarda bulunan Yakup Kadri, yazara cevap mahiyetindeki sözlerinde kadınları küçümseyen bazı benzetmelerde bulunmuş ve Selma Rıza[1] da Yakup Kadri’ye söz konusu ifadelerden duyduğu rahatsızlığı dile getiren bir mektup yazmıştır.
Kaynak: Marmara Üniversitesi, Taha Toros Arşivi, Belge No.: 001570213009.

Selma Rıza’nın Yakup Kadri’ye Yazdığı Tariz Mektubu[2]
İkdâm gazetesi muharrirlerinden Yakup Kadri Bey Efendi’ye
30 Kânûn-i Sânî tarihli İkdâm gazetesinde münderiç makalenizde birbirini tevâli eden şu cümleleri görmekle müteessif olduk:
“İzmir Hediyeleri muharriri bizim sükûtumuza şaşmasın; zîrâ iş başında sükût etmek erlerin şânındandır. Eli işte iken ağzı söylenişte olmak ise yalnız kadınlara yaraşır.”
“İzmir Hediyeleri muharriri bu hale şaşmasın; eli işte iken ağzı söylenişte olan kancıklar veya tafra-füruşlardır.”
Sizin kimden ve ne cins bir mahlûktan doğduğunuzu bilmiyoruz; ancak, cihanın Türkler aleyhine[3] kıyâm ettiği, pâyitaht-ı saltanatın düşmanla mâlâmâl bulunduğu ve bu hercümerc içinde bekâ-yı millîyi temin için kadın, erkek, çoluk çocuk herkesin birbirine istinâd etmekten başka çaresi kalmadığı böyle elîm ve felâketli bir zamanda siz bir Türk muharriri, nasıl oluyor da milletin nısfından ziyâdesini teşkîl eden kadınlara bu gibi kabîh sıfatları layık görüyorsunuz, bunu anlamak istiyoruz.
Çok söyleyen çok yanılır derler. Siz de acaba çok mu yazıyorsunuz, yoksa yazdıklarınızı bir defa dikkatle okumak zahmetini ihtiyar mı buyurmuyorsunuz, ne oluyor, arada bir öyle hatalı sözler sarf ediyorsunuz ki bunun vebâli yalnız size değil, nâmına kalem yürüttüğünüz millete yükleniyor.
Şimdilik lisânınıza biraz daha nezâhet ve fikrinize de o nispette selâmet temenni etmekle iktifâ eyleriz efendim.
İcâbında ismini ketme hâcet görmeyen bir kadın
Târîh-i İrsâli: Fî 31 Kânûn-i Sânî Sene 1921


[1] Selma Rıza; ilk Türk kadın gazeteci, İttihad ve Terakki Cemiyeti’nin kadın üyelerinden, Hilal-i Ahmer Cemiyeti genel sekreteri ve yazar gibi sıfatlarla ön plana çıkmış bir şahsiyet olmakla birlikte kadının sosyal hayattaki yeriyle yakından ilgilenmiştir.
[2] Mektup ilk olarak, Seval Şahin ve Didem Ardalı Büyükarman’ın editörlüğünü yaptığı ve 2023 yılında T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları arasından çıkan Yakup Kadri Karaosmanoğlu kitabında yayımlanmıştır.
[3] Yakup Kadri Karaosmanoğlu kitabında sehven “aleyhinde” olarak okunan kelimenin doğrusunun “aleyhine” olduğu görülmüş ve düzeltilmiştir.