.

Ercüment Ekrem: “Benim ruhumu en çok okşayan Yahya Kemal’dir.”

ercument-ekrem

Naci Sadullah

En kuvvetli şair, romancı ve hikâyecimiz kimdir?

Ercüment Ekrem: “Meşrutiyet neden bir mebde oluyor? 1908’den sonra doğup da yetişmeye vakit bulmuş kim var? Bugünkü belli başlı muharrirlerin çoğu o tarihten önce de birer şahsiyet idiler. Onun için sualinizdeki ‘meşrutiyetten sonra gelmiş’ tabirini nazarıdikkata almayarak cevap vereceğim.

En kuvvetli şair… Bunu ne itibarla soruyorsunuz? Bir şairin hissi kuvvetli, nazmı zayıf… Nazmı kuvvetli duygusu basit olabilir. Bazı şiirlerin mukayyet kafiyeleri sizi cezbeder. Bazılarının inceliğine, bazılarının da şiddetine hayran olursunuz. Bu muhtelif hususiyetleri nazarıdikkata almayıp ta lalettayin bir tek şair için en kuvvetlisi budur demek biraz güçtür. Mamafih, benim ruhumu en çok okşayan Yahya Kemal’dir. Ve onun da en beğendiğim şiiri ‘Rindlerin Ölümü’dür.

Fakat sırasına göre Mehmet Akif’i, Orhan Seyfi’yi, Rıza Tevfik’i, Nazım Hikmet’i de aynı heyecanla, aynı zevkle okur ve hiçbirini ötekine tercih edemem.”

Romancılarımızın en kuvvetlisi?

“Bu da öyle. Sualinizin karşısında kendimi en meşhur bir lokantada öğle yemeği vakti yemek listesini tetkik eden aç bir adama benzetiyorum. Şu anda aynı tereddüt içerisindeyim. Kâğıtta barbunya yiyeceğim amma hindi dolması da fena değil. Ya zeytinyağlı taze enginar? Birini ötekine nasıl tercih, nasıl feda edeyim? Hepsi, hemen hemen aynı nefasette. Reşat Nuri’nin ‘Çalıkuşu’ şüphesiz bir şaheser. Fakat Mahmut Yesari’nin ‘Su Sinekleri’, Peyami’nin ‘Bir Tereddüdün Romanı’, Halide Edip’in ‘Kalp Ağrısı’. Falih’in romanı bütün bunlar da benim aynı derecede beğendiğim, sevdiğim, tekrar tekrar okuduğum şeylerdir. Hayır, mümkün değil birini ötekine tercih edemeyeceğim!”

Hikâyeciler?

“Meşrutiyetten sonra, Ömer Seyfettin’le Refik Halit’i geçen, hatta onlara erişen kimse olmadı. Şimdi Sabahattin Ali yetişiyor. Bilmem hikâyelerini okuyor musunuz? Her itibarla çok kuvvetli bir hikâyeci olarak, yarının edebiyat tarihinde yer tutmaya namzet bir genç.”

Naci Sadullah

Son Posta gazetesi, 10 Nisan 1936