Oktay Rıfat’ın oyunu (1961) Birtakım İnsanlar iki perde, birden çok mekânda, temel oyun kişisinin birden çok olduğu bir tiyatro oyunudur. Birinci perdede olaylar Boğaz iskelelerinin birinde geçer. Dekor mekâna uygun bir biçimde tasarlanmıştır. (Deniz, rıhtım, kayıklar v.b) Oyunun hikâyesi perde açılırken içeri giren yardımcı, yani iskelenin çımacısının gözünden anlatılmaktadır. Yardımcı, iskeledeki birtakım insanları; salepçiyi, simitçiyi, işçileri, öğrencileri, kemancıyı, garipleri, yol yordam bilmeyenleri, Mabeyinci Cevdet Bey’in ortanca kızı Büyük Hanım’ı anlatmaktadır. Yardımcı bir yandan bunları anlatırken bir yandan da Büyük Hanım’ın oynayacağı sahne için dekor değiştirir, Büyük Hanım’ın 75 yaşında eski bir zaman kadını olduğunu, kendisinin eski zaman kadınlarına acıdığını, eskiden günümüze kalmış bir kadın olduğunu anlatarak dekorun değişmesiyle bir anda ortadan kaybolur. Sahneye bir eski zaman kadını girer. Fakat bu kadın gençtir ve eski zaman elbiseleri giymiştir. Kadın, Kandilli’deki yalıda sabahın köründe kalkıp, tek başına oturan Büyük Hanım’la sohbet etmeye koyulur. Büyük Hanım içinin sıkıldığını, gençlerin sürekli uyuduğunu, yalnızlıktan yorulduğunu yanındaki kadına anlatır. Bu Kadın Büyük Hanım’ın bir zamanlar evleneceği Nevzat Bey’in hanımıdır. Büyük Hanım kadına kocasının, annesinin kız kardeşlerinin, bütün sevdiklerinin, eşinin, dostunun öldüğünü söyler. Nitekim aslında, arşısında konuşan kadının da bir ölü olduğunu Büyük Hanım’ın hayali olarak ortaya çıktığını bir süre sonra anlarız. Büyük Hanım, önceleri, ihtiyar lafını duymaya bile tahammül edemezken şimdi de ölüm lafına tutulduğunu ilave ederek konuyu yine evdekilerin onunla ilgilenmediğine, kızıyla damadının üst deniz üstündeki odaya yerleştiğine, torunuyla, gelininin orta kata kimseleri sokmadığına ona da avuç içi kadar bir oda verildiğine, bu odanın çok güneş aldığından onu çok fazla rahatsız ettiğine getirir. Kadın da lafı, sürekli, ölen kocası Nevzat’a getirerek Büyük Hanım’a imalı sözler söyle; ona tepkili olduğunu belli eder, Büyük Hanım’ı kıskandırmaya çalışarak geçmişin hesabını şimdide sormaktadır. Büyük Hanım sıkıştığı durumlarda yine lafı damadına, kızına ve torununa getirir. Damadının kendisiyle konuşmadığını, kızının konuşmayı sevmediğini, torununun evden çıkıp gittiğini konuşacak kimsenin olmadığını, gelininin annesinin evine giderken gelip onun elini öpmediğinden yakınır. Bunları söylerken eski zamana özlemle “Eskidenmiş onlar, akıl ermiyor ki zamanın işine,” der. Bir kadın ve Büyük Hanım arasında bunlar konuşulurken birden Satiri’nin sesi duyulur. “Kemer, patlıcan; bamya, ayşe kadın fasulya…” diye bağırır. Bu sesi duyan Büyük Hanım, kadına heyecanla sesleniverince daha çok bağırsın ev halkını uyandırsın der. Satiri’nin sesi uzaklaşır. “Domates, bamya, kemer patlıcan…” Büyük Hanım, kadına kulaklarının arada duymadığına, başında bir ağırlık olduğunu, sokağın başına kadar yürüdüğünü orada yığılıp Nazmiye, Şadiye Hanım diye hemşireleri çağırdığını anlattığı sırada, kadın Şadiye Hanım, Nazmiye Hanım! Diyerek bağırmaya başlar. Büyük Hanım onların ölü olduğunu, onların çağırılmayacağını, Ayrıca ölüden iğrendiğini, hatta son günlerde kendisinden de tiksindiğini söyleyerek kendi kendine ölümüm mü yaklaştı? Sorusunu sormaya başlar. Kadının bağırmasıyla, Büyük Hanım’ın kız kardeşleri Şadiye Hanım ve Nazmiye Hanım çıkagelirler, üstelik Büyük Hanım’dan gençtirler. Şadiye Hanım ve Nazmiye Hanım eskiden oynadıkları tavlayı da beraberinde getirmişlerdir. Büyük Hanım onlara dert yanmaya başlar. Onlar gittikten sonra çok yalnız kaldığını, eskiden akşamları toplanıp konuşup dertleştikleri günlerden bahsedip, şimdi onu anlayan kimsenin olmadığını her şeye yabancı kaldığını anlatır. Tavlanın başına geçerler ve akide şekerine oynarlar. Tavlanın başındayken bile Büyük Hanım evdekilerden bahsetmeye başlar. Onların iyi ki geldiğini, evdekilerin öğleye kadar uyuduğunu, sabahki çayını bile daha içmediğini, kahvaltı saatinin 11’de olduğundan yakınarak anlatır. Tavla oynamaya devam ederler. Büyük Hanım, ablası Şadiye Hanım’a her şeyini elinden aldıklarını, sandığındaki sofra takımlarını, etekliğini şam hırkasını, saksı altı ve masa örtüsü yaptıkları bunlardan geriye cihangirde giydiği maşlahının kaldığını söyler. Nazmiye Hanım ve Şadiye Hanım maşlahını vermesini, ona gerek olmadığını söylerler. Büyük Hanım şimdiyle eski zamanı karşılaştırmaya başlar. Şimdi söylenen “günaydın” kelimesine karşılık “sabah şerifleriniz hayırlı olsun” cümlesini kullandıklarını, eski evlerin içinin ağır perdelerle kararttığı güzel aydınlığa karşı şimdi gözlerini kapamaya korktuğunu, eskiden zamanın çok çabuk geçtiğini, şimdi de zamanın onun için hiç geçmediğini kendisini büsbütün yalnız hissettiğini belirtir. Dışarda Nevzat Bey’in karısı olarak geçen, ismi verilmeyen bir kadın Şadiye Hanım ve Nazmiye Hanım’ı çağırır. Kendilerinin çağırıldığında gitmeleri gerektiğini söyleyerek Büyük Hanım’ı da yanlarında götürmek isterler. Ama Büyük Hanım gitmek istemediğini, ölmek istemediğini söyleyerek, onlar gittikten sonra koltuğa yığılır ve kalır. Büyük Hanım ağlayıp kalkar, gözlerini kurulayarak çıkar. O çıkarken yardımcı girer. Büyük Hanım’ın bu dünyaya ne kadar yabancı gözükürse gözüksün, ne kadar yalnızlık çekerse çeksin bu dünyaya dört elle bağlı olduğunu anlatmaya başlar. Yardımcı bunları anlatırken aynı zamanda Büyük Hanım’ın sahnesi için konulan eşyalar çıkarılır. Sahneye 1. adam, 2. adam, 3.adam girer. Karşı karşıya durup vapur beklemektedirler. 1. adam kendi kendine birine borç verdiğini fakat alamadığından yakınarak söylenir.2.adam sürekli İngilizce çalışır, vapur gelmediği için derse geç kaldığını söyler.3. adam kopan düğmesinden bahseder. Konuşmalar bu şekilde geçerken araya yardımcı girer. 1.adam yardımcıya Zahireci Apti’ye uğramasını, aldıklarını eve bırakmasını söyleyerek para verir. Yardımcı ona merak etmemesini söyler. Bu arada 1.adamın adının Niyazi Tolga Bey olduğunu öğrenmekteyiz. İki adam çıktıktan sonra yardımcı, Niyazi Tolga’nın hayatından bahsetmeye başlar. Bir taşra kızıyla evlendiğini, gözü gibi baktığı, hiçbir şeyini eksik etmediği karısının onu bırakıp kaçtığından bahsetmeye başlar. Yardımcı bunları anlatırken sahne bir anda değişir ve geçmişe, Niyazi Tolga ve karısının evli olduğu zamana gidilir. Dekor ona göre düzenlenir. Bir anda yardımcı ortadan kaybolur. Sahnede Niyazi Tolga’yı terzide karısına elbise dikerken görürüz. Karısı terziye kocasının iç çamaşırına, giydiği çorabına kadar sitem içinde anlatır. Aralarında birkaç diyalog geçtikten sonra terzi salı gününe provaya gelmelerini söyleyerek onları uğurlar. Onlar terziden çıkarken ışıklar değişir. Yardımcı sahneye girer ve aksesuvarları değiştirerek konuşmaya devam eder. Niyazı Tolga’nın, karısının, Niyazi Bey’in evde olmadığı zamanlarda vaktini eniştesiyle geçirdiğini söyleyerek bir gün Niyazi Bey’in eve geldiğinde karısını bulamadığını, evde karısı tarafından yazılmış bir mektup olduğunu, bu mektubu aldıktan sonra bütün dünyanın Niyazi Tolga’nın başına yıkıldığını anlatan yardımcı bir anda sahneden kaybolur. Sahneye elinde mektupla Niyazi Tolga girer ve kendi içinde dayanılmaz hale gelen erkek sesleri duyulur. Git gide fısıltı halinde başlayan sesler duyulmaya başlar. Bu sesler ona acı verir. Seslerin 1.si ve 2.si kadın 3.sü ise kalın bir erkek sesidir. Bu sesler kendi aralarında Niyazi Tolga’nın karısı hakkında konuşmaya başlarlar. Sesler Niyazi Tolga’yla konuşurken sahneye Aile Dostu girer. Aile Dostu bu seslerle selamlaşır. Niyazi Tolga ve Aile Dostu kendi aralarında tartışmaya başlarlar. Niyazi Tolga, karısının asıl dostunun Aile Dostu olduğunu söyler. Fakat Aile Dostu bunu inkâr eder. Niyazi Tolga Aile Dostuna vurmaya başlar. Aile Dostu onu sakinleştirir. Karısıyla birlikte olduğunu, onu çok sevdiğini itiraf eder. Niyazi Tolga, onu tehdit etmeye başlar. Evli bir kadınla yaşamanın suç olduğunu, eğer onu şikâyet ederse hapse gireceğini söyleyerek ondan yirmi bin liralık senet imzalamasını ister. Niyazi Tolga, Aile Dostu’na ancak bu senedi imzalarsa kurtulabileceğini söyler. Aile Dostu bu parayı her ay taksitli bir şekilde öderse zina davasından vazgeçeceğini belirtir ve oyun sona erer. (İlk baskı Varlık Yayınevi, 1961.)