Bekinmek: İnat etmek, direnmek.

“Ne denli bekindilerse kandıramadılar.” (51)

Binit: Binilecek taşıt veya hayvan.

“Bozkırın deveden başka binek görmemiş bu ıssız konağına yerden bitme, yel hızlı, maden kaplı binitlerle varmış kişiler.” (47)

Cırboğa: Bir tür çöl sıçanı.

“Abayı delip derisini kazıyan, etine geçen cırnakları, dişleri; bu yırtılma, delinme acısını abdaldan başkası bilemez, çünkü yarı cırboğa, yarı firavun faresi […] etobur hayvanı, kuşağının katları içinde taşıdığını gören yoktur.” (47)

Cırnak: Yırtıcı hayvan tırnağı.

“Abayı delip derisini kazıyan, etine geçen cırnakları, dişleri; bu yırtılma, delinme acısını abdaldan başkası bilemez, çünkü yarı cırboğa, yarı firavun faresi […] etobur hayvanı, kuşağının katları içinde taşıdığını gören yoktur.” (47)

Çevren: Ufuk.

“Güneş çevren altına düşmeden kapılar kapanmış olmalıdır diye buyruk verilmiştir kendisine.” (48)

Esim: Yelin esişi.

“Çünkü esim de yok. Yere doğru bastıran, küçülten ayaz var yalnız, fırdolayı…” (47)

Sağılmak: Akmak, kaymak, aşağı doğru hızla inmek.

“Her şey bu imgenin çevresinde birikip toplanıyor, düzenleniyor, canlanıyor, sağılıp gidiyor.” (46)

Seki: Oturulacak sedir biçiminde taş ve set.

“… duvar boyunca uzanan sekiye oturup…” (49)

Somak: Hayvanlarda yüzün çıkıntılı ve az çok sivri olan ön bölümü.

“Kumaşın tozlu katları içinden bir somak uzandı, iki yanından da birer pençe.” (49)

Tozan: İncecik toz tanesi.

“… sabahtan beri bir tozan ekmek girmemiş kursağının kasılmasından olmadığını bir o biliyor,  bu irkilmelerin, bu ürpermelerin.” (46)

Yassılamak: Yassı duruma getirmek.

“Çizdiği resim yavaş yavaş biçimleniyor, çizdiği çizgilerin ardında duran abdal yavaş yavaş yassılıyordu.” (50)