.

Romantik Sosyalist William Morris

Burcu Alkan

Atlasa bakıp dünyanın hikâyelerini merak etmek ve hikâyelerin izinde dünyanın haritasını çizmek üzerine… 

Kurulan dünyaların, düşülen yolların, olmayan yerlerin, evlerin izinde… Yersizlerin, yurtsuzların, kaçakların, kaçkınların peşinde… 

Dünya Edebiyat Atlası, edebiyatın kendisi bir dünyadır.

Özel bir nedeniniz yoksa yolunuzun düşmeyeceği bir kuzey-doğu Londra bölgesi olan Walthamstow’da William Morris Galeri’si bulunur. 1848-1856 yılları arasında Morris ailesinin yaşadığı ev, yani binanın kendisi 1740’larda yapılmış. Ev derken küçük bir şeyden bahsetmiyorum: doğu ve batı olmak üzere iki kanadı olan, geniş bir arazi üzerine kurulu, büyük bahçeli, ufak da bir süs hendeğine sahip bir çeşit köşk. Ama galerinin kendisi yine de kısıtlı. Yazarın bazı ilk çizim ve desen çalışmaları, el yazmaları, fotoğraflar, bir de ünlü sosyalist flaması… Özetle, Morris’in izini sürecek biri için çocukluğunun geçtiği bu ev gidilmesi gerekenler arasında başı çekmeyebilir, fakat yakınlarındaysanız güzel havada şöyle bir dolanmak için ideal.

İlk söylenmesi gerekeni atladık. Türkiye’deki İngiliz Edebiyatı bölümlerinde bile pek adının geçmemesinin nedenlerini başka bir zamana bırakırsak, kimdir bu William Morris?

William Morris (1834-1896)

William Morris 1834 yılında, o zamanlar Essex’e bağlı olan, Walthamstow’da doğar. Varlıklı bir aileden gelmektedir, Oxford’da okur. Meslek hayatına mimar olarak başlar. Britanya’daki “Arts and Crafts” hareketinin başını çeken isimlerden biridir. Özellikle tekstil tasarımlarıyla tanınır. Hatta İngiltere’de Art Nouveau akımının temelini oluşturan tasarımları o kadar meşhurdur ki küresel tekstil ve tasarım dünyasında “William Morris üslubu” diye bir kategori bulunmaktadır.

Şairdir; Romantizm etkisinde şiirler yazar. Sosyalisttir; toplumsal idealleri doğrultusunda ütopik romanı News from Nowhere’i (Hiçbir Yerden Haberler, çev. Meral Alakuş) yayımlar. İskandinav, özellikle İzlanda edebiyatına ilgi duyar; onun Völsunga Destanı’nın manzum olarak yeniden yazımı hala en iyilerinden biri olarak kabul edilir. Yine kendisi gibi İskandinav kültürüne meraklı olan J.R.R. Tolkien’ın Orta Dünya kurgusuna ilham olur. Oxford’da Edward Burne-Jones ile tanışır, John Ruskin’den ilham alır. Londra’da Dante Gabriel Rossetti, Robert Browning ve Ford Madox Brown ile arkadaş olur; ressamlarıyla öne çıkan “Pre-Raphaelite Brotherhood” grubunun en önemli isimlerinden biri haline gelir. Sınıfsal beklentilere karşı durarak Jane Burden ile evlenir. Oxford’da bir seyisin kızı olan Jane, özgün yüz hatlarıyla Pre-Raphaelite’ların modeli olur. Hatta uzun bir süre Jane Morris ile Rosetti arasında gayrimeşru bir ilişki yaşanır.

William Morris Viktorya döneminin sanayi devrimi ve makineleşme  eğilimlerinden hoşnut olmadığından arkadaşlarıyla birlikte el yapımı işlerin kullanıldığı bir iç tasarım şirketi kurar. Özellikle, tekstil, duvar kâğıdı, halı gibi ürünlere odaklanır. Daha sonra tamamen devraldığı şirkete İngiltere’de tekstil üretiminin kalbi olan Manchester’da bir şube açar. Rosetti ile birlikte bir zanaatkâr loncası da kurarlar.

Ailesini Cotswolds’daki Kelmscott Köşkü’ne taşır, İzlanda’ya yolculuklar yapar. “Doğu Sorunu Derneği” ile siyasete girer. Üyesi olduğu “Sosyal Demokrat Federasyonu”nun duruşuna duyduğu memnuniyetsizlikten ötürü ayrılıp Sosyalist Ligi’ni kurar. Birçok yere şubesini açtığı Sosyalist Ligi, Eleanor Marx ve Friedrich Engels gibi isimlerin desteğini alır. Kelmscott Press’i kurar, Commonweal’ı çıkarmaya başlar. Bir yandan Londra’da sosyalist hareketin bir parçasıyken diğer yandan edebiyat çalışmalarına devam eder. Bir entelektüel, sanatçı ve zanaatkâr olarak mimariden tasarıma, edebiyattan sosyalizme dolanması gayet doğal olur. William Morris’in hayatı gelişip değiştikçe dönüşmeye devam eden bir zihnin çok yönlü üretkenliğinin yansımasıdır.

“Arts and Crafts” Hareketi

William Morris’e göre estetik algı ve yargı toplumsal değerlerle ilişkilidir. Yani, sanat ve toplum birbirinden bağımsız değerlendirilemez ve geleceğe bakışta toplumsal eleştiri ve estetik yargı yan yana durmalıdır. Bu açıdan Morris’in estetik duruşu yöntem olarak çağdaşı (ama öncülü) John Ruskin’in çizgisini takip etmektedir. John Ruskin ayrı bir yazı konusu olacak nitelikte bir isim olduğundan Ruskin-Morris bağlantısını şimdilik şöyle özetlemekle yetineyim: Ruskin ve Morris gibi isimler Anglo-Romantizmin çok yönlü idealizmini temsil eder.

“Arts and Crafts” hareketi tekstil, seramik, mobilya gibi dekoratif el sanatlarının tanıtımının yapıldığı bir sergiyle başlar. Kısa süre sonra William Morris’in katılmasıyla gelişir. Zaten estetik niteliğinin nüvesi Pre-Raphaelite’larda da bulunmaktadır ve Morris’in katılımıyla bu nüve güçlenip daha net olarak şekillenir. Aslında “Arts and Crafts” hareketini belli kuralları olan bir “sanat hareketi” olmaktan çok, benzer idealler üzerine kurulu bir entelektüel ve estetik anlayışı paylaşan insanların bir araya gelmesi olarak tanımlamak daha doğru olur. Oluşumun üyeleri Ortaçağ’dan ilhamını alan, oldukça süslü ve ince detaylarla bezeli ve dekoratif karakteri yüksek bir üslubu ön plana çıkarırlar. Ama tüm bu estetik anlayışı bir arada tutan altyapı üreten ile üretilen arasındaki doğrudan ilişkidir; yani “Arts and Crafts,” ismiyle müsemma, sanatçıyla zanaatkârın bir araya geldiği bir duruşun hareketidir.

William Morris’in “acanthus”u

William Morris’in bir yandan kendi şirketini kullanarak satışa sunduğu sanat ve zanaat eserlerinin alıcısı burjuva sınıfıyken diğer yandan sosyalizm için çalışıyor olması elbette sıkıntılı bir konumdur. Ama Morris’in öncelikleri nettir: makineleşmeye tamamen karşı değildir, fakat zanaat-işi üretimi savunur. Makine kullanımı üretimi kolaylaştırır görünse de aslında iş gücünü değersizleştirirken kârı arttırmayı hedeflemektedir. Üretimin kalitesi için şart olan malzeme ve iş gücü kalitesi üretim masraflarını doğal olarak arttırmakta ve dolayısıyla ürünlerin pahalı olmasına neden olmaktadır. Fakat alternatifi olan ucuz ürün ancak ucuz malzeme ve ucuz iş gücü ile mümkün olabilir.

Halbuki, üretilen nesne üretenin gurur duyduğu bir ürün ve varoluşsal gerçekliğinin bir ifadesi olmalıdır. Morris’in estetiğinde el sanatlarına verdiği önem işçinin “yabancılaşmamış” iş gücü olmasıyla Marxist’tir. Ona göre üretilen nesnede estetiğin eksikliği işçi sınıfının kendi iş gücüne yabancılaşmasıyla doğrudan ilişkilidir. Bu nedenle sanat devrimin ana mücadele hatlarından biridir. Morris için devrimci sanat kapitalist düzenin işçi sınıfının varoluşuna dair yabancılaşma ve yozlaşma etkisine karşıt giden kuvvetli bir estetik vurgusuna sahiptir. Bu radikal duruş romanı News from Nowehere’in de temel prensibidir.

Komünist Ütopya ve News From Nowhere

19. yüzyılın ortalarında Britanya’yı meşgul eden en önemli meselelerden biri olan “Doğu Sorunu” William Morris’in 1876 yılında “Doğu Sorunu Derneği”nin saymanı olarak siyasi hayatta aktif rol almasına ön ayak olur. Morris, özellikle, 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı (93 Harbi) sırasında Osmanlı İmparatorluğu’na karşı oldukça keskin, anti-emperyalist bir söylem kurar ve Britanya’nın Osmanlı’yla yakınlaşmasını eleştirerek Balkan halklarının özgürlük mücadelesinden yana saf tutar.

Morris döneminin en çetrefil konularından biri olan “doğu meselesi”ne karşı anti-emperyalist tavrıyla girdiği siyasete estetik önceliklerine de yer açtığı bir sosyalizmle devam eder. Sanayi devriminin getirdiği dönüşümlere eleştirisi Romantik bir hassassiyetle şekillenirken işçi sınıfının ekonomik düzendeki konumunu dert edinmesi de aynı estetik hassassiyetin uzantısıdır. Hatta onun özgün estetik sosyalizminin doğal bir sonucudur. Londra’da sosyalizm için çalışırken bu tavrının ifadesi olarak News From Nowhere’i yazar.

Tam başlığı News from Nowhere; Or, An Epoch of Rest; Being Some Chapters from a Utopian Romance (Hiçbir Yerden Haberler; ya da Dinlenme Çağı; Ütopik bir Romanstan Bazı Bölümler) olan roman ana karakteri William Guest’in bol tartışmalı bir sosyalist toplantıdan çıkıp eve geldiğinde uykuya dalışı ve hem çok tanıdık hem bambaşka bir dünyaya uyanışıyla başlar. Romanın girişindeki toplantı Morris’in Sosyalist Ligi toplantılarından örneklenmiştir. Anlatıcı/karakter, “bir görebilsem, ah bir görebilsem,” diye söylene söylene farklı görüşlerin çarpıştığı toplantıdan çıkar. Roman bu “ah bir görebilsem”lerin kastettiği ideal toplumun Morris’in tasavvur ettiği halini anlatmaktadır.

William bambaşka bir gelecekte (2000lerde [!]) uyanır, sabah Thames’de şöyle bir yüzmeye iner ve çevresinde alışkın olduğundan farklı bir manzara olduğunu fark eder: “Duman kusan bacalarıyla sabun fabrikası gitmişti, mühendislerin imalathanesi de yoktu, kurşun atölyesi de gitmişti” (çeviri bana ait). Çirkin Hammersmith köprüsü ise yerini benzerine İtalya’da bile rastlanmayan güzellikte, muntazam bir taş işçiliği ürünü başka bir köprüye bırakmıştır.

(William Morris bu manzara için bugün Hammersmith’te “William Morris Society”nin binası olan, 1878 yılından itibaren yaşadığı kendi evini -Kelmscott Evi- kullanmıştır. Her ne kadar Thames’de yüzebiliyor olmak biraz hayalgücü sınırlarını zorluyor olsa da, civarında güzel bir pub da olan bölgeye bakıp romanın girişini zihinsel olarak canlandırmak gayet mümkün.)

William Guest asıl değişimi kayıkçıya “para” vermek istediğinde fark eder. Kayıkçının emeğinin karşılığı olarak düşündüğü ücreti ödemek istemesine rağmen adam onun bu “hediye”sini reddeder. Onun işi budur ve bir “komşu”dan hediye alınca, başkalarından da alması gerekecektir. Böylesi bir “alışveriş”in sonunun nasıl geleceğini bilmediğini ifade eder: o kadar hediyeyi sonra ne yapabilir, nereye koyabilir ki? Böylece romandaki komünist ütopya fikrinin temelleri atılmış olur.

Morris’in ütopyasını en ilginç kılan noktalardan biri romanda geçmişe, yazıldığı zamanda ise geleceğe olan referansların öngörüleri. Epping ormanında sonradan yeniden büyüyerek güzelleşen ağaçların kesim yılı 1955’tir. Bir zamanlar Hammersmith Sosyalistleri’nin toplantı yeri olan binanın üzerindeki tabeladaki tarih ise Mayıs 1962. Romanın 1890 yılında yazıldığı düşünülürse yazarın sanayi devrimiyle beraber yaşanan değişim ve dönüşümlerin 20. yüzyıldaki sonuçlarını ve mücadele olasılıklarını tahmini ister istemez dikkat çekiyor.

Romandaki tüm binalar, bahçeler, yollar, köprüler çok güzel. Tüm karakterlerin birden fazla becerisi var ve bu beceriler mutlaka farklı zanaat dallarını içeriyor. Kimi marangoz, kimi dokumacı, kimi çiftçi… Ayrıca herkes dönüşümlü olarak farklı işlerin ucundan tutuyor. İnsanlar yapacağı işi merakla ve isteyerek seçtiği ve kimse herhangi bir şeye zorlanmadığı için iş bölümü kişilerin isteklerine göre değişiyor. Ve elbette, ütopya bu ya, herkes çok mutlu ve sağlıklı.

(Hatta o kadar mutlular ki, insanın zihninde yer yer, Amerikan gerilim filmlerindeki o tekinsiz ideal kasaba/taşra imgeleri canlanıyor. Roman yazıldığında söz konusu filmler icat edilmediği için şimdilik görmezden gelinebilir.)

Morris’in ütopyasında fakirlik yok. Okul da yok. Farklı diller gerektikçe öğreniliyor, ama tarih genel olarak gereksiz bulunduğu için merak edip öğrenen pek yok. Çocuklar gruplar halinde ormanlarda vakit geçirip kendi kendilerine doğayı öğreniyorlar. Ayrıca meclis ve siyaseti de yok. Pazar var ama alışveriş yok. Peki ne var? Birçok okur için yeni olacağını düşündüğüm romanı daha fazla açık etmeyeyim ki Morris’in tasavvur ettiği ütopik dünyayı şahsen keşfetme imkanı saklı kalsın.

William Morris’in Britanya’daki yaygın siyasete karşıt giden anti-emperyalizmi, Viktorya dönemi sanayileşmesine karşıt giden zanaat savunusu ve radikal işçi hareketinin merkezine kuvvetli bir estetik duruş yerleştirmesi birbiriyle ilişkili ve Romantizmin hassasiyetlerinden beslenen tavırlardır. Morris romantik bir sosyalisttir, ki Romantizm İngiliz sosyalizminin devrimci idealinin ana kaynaklarından biridir. Biraz paradoksal görünse de bu ilişkilenme hali aslında bir çatışmanın değil düşünsel alanın devamlılığının ürünüdür. Morris gibi çok yönlü entelektüellerin bu tür devamlılıkları ve dönemler arası dinamikleri önceyi, şimdiyi ve sonrayı anlamak ve anlamlandırmak için elzemdir. Hele de tarihin kritik geçiş anlarının merkezindelerse…

* Yakın zamanda çevirdiğim bir William Morris şiirini de buraya ekleyeyim: