Alışkı: Alışkanlık.
“Bu alışkı içlerinde öylesine yer etmişti ki cambazların, dünyada böyle konuşmalarını yadırgayabilecek kimselerin bulunabileceğini düşünmüyorlardı bile.” (107-108)
Gerçeklemek: Bir şeyin doğruluğunu herhangi bir şeyle ortaya koymak, doğrulamak, teyit etmek.
“Sonradan kaç kez bu özelliğin tutarlığını gerçeklemek olanağı bulmuştu.” (111)
Tutarlık: Tutmak.
“Sonradan kaç kez bu özelliğin tutarlığını gerçeklemek olanağı bulmuştu.” (111)
Kardeşkovan Damarı: İşinde yanına kimseyi kabul etmeyen kişiye has tutum.
Ustanın suçu yok, diyenler vardı; oğlanda kardeşkovan damarı olsa gerek…” (112)
Oğultutmaz Damarı: Yanında kimseyi barındıramayan kişiye has tutum.
“Kardeşkovan damarının mor çatalı yerine, oğultutmaz damarının yeşilimsi kamasını.” (112)
Irganmak: Sallanmak, kıpırdanmak.
“Aşağılarda, seyircilerin, oturdukları yerde dalga dalga ırganarak kendisini izlediklerinin bilincinde, ipin ortasında sıçrayıp takla atarken, birkaç kez, usunun başka yerlerde gezindiğini, ipten başka sorunlarla uğraştığını farketmişti ansızın.” (113)
Gülünçlü: Güldürücü, eğlendirici özellikleri bulunan.
Gülünçle acıklının, gülünçlü ile ağlancın böyle biribirine girmesi kafasını büsbütün karıştırıyordu.” (117-118)
Ağlanç: Acıklı.
Gülünçle acıklının, gülünçlü ile ağlancın böyle biribirine girmesi kafasını büsbütün karıştırıyordu.” (117-118)
Kıvanmak: Övünülecek bir olaydan dolayı sevinmek, iftihar etmek, memnun olmak.
“Yitirdiği bunca çıraktan sonra, bunun ustalığa erişmesinin kıvancını duymak için; ölmeden, yenilmeden, bugüne eriştiğini görerek kıvanmak için.” (120)